OKTAY EROL

OKTAY EROL

03 Nisan 2024 Çarşamba

Adana’nın tek kadın belediye başkanı…

Adana’nın tek kadın belediye başkanı…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Oya Tekin, bu seçimde Adana’nın seçilen tek kadın belediye başkanı… Kozan’da da Chp’nin adayı kadındı, Gizem Aksoylu… Diğer partilerden de vardı. Bana kalsa, birkaç dönem kadınların eline verirdim Adana’yı! Kaç dönemdir erkek ellerde, sonuç bu! Caddelerin, sokakların, parkların, koca kentin durumu ortada! Örneğin, Adana’nın birçok yerinde “kaldırım var mı” diye sormuşumdur! Yayalar için değil mi kaldırımlar? Çıkın yola bir ne için olduğunu görün! Ayrıca çarpık kentleşme…

Erkeğin yapacağı bu demek ki! Onun için kadınların başarılı olmasını istemiştim! İçlerinden biri, Oya Tekin bunu Adana’nın Seyhan ilçesinde başardı. Geçmişte, bundan sonra ne olur, sorusunu sorduğumda, “çok daha güzel olacak” demişti. İşinde ne denli titiz olduğunu, o nedenle de zaman zaman eleştiri oklarına karşı durduğunu da biliyorum! Oya Tekin’in, Seyhan için de aynı titizliği göstermesini bekliyor, özellikle de başarılı olmasını istiyorum…

Seyhan birçok ilden büyük bir kent olduğunca, karmaşık yerleşimi göz ardı edilmemesi gerekiyor… Kimi mahallerde sokak yolları dar, kimi çıkmaz… Oralarda rantsal değil/ kentsel dönüşümle mi sorun çözülecek, kent halkının yaşam düzeyi nasıl yükseltilecek, “beş yılda yapacaklarım” içinde yer alan sözler nasıl yerine getirilecek göreceğiz! Ama öncelikle, bu seçimde “en büyük etmen” olan “emekli” için ne yapılacak, “ivedi” olarak gündeme gelmesi gerek…

Yerel/ genel seçim benzerliği var mı?

Yerel seçimin, genel seçimle ilişkisi var mı? 31 Mart yerel seçimlerinde, “iktidar” umduğunu bulamayıp, yirmiiki yıldır görmediği yenilgiyle karşılaşınca, televizyon ekranlarının “her şeyi bilen” konuşmacıları “bu seçimin genel seçimle ilişkisi yok” demeye başladı! Biliyorsunuz, bunu söyleyenler rahatça “ayar çekilebilen” bilindik bir isim olunca da, katılan katılana yarış başlar! Yine öyle oldu!

Peki, yerel seçimle genel seçim ilişkilendirilir mi, yoksa birbirinden uzak benzersizlikleri mi var? Onlarca seçim yaşa da, gel böyle bir sorunun içinde takıl/ kal! Yıllardır oruç ayında yinelenen sorular gibi… Biri soruyor, “hocam, erkek arkadaşımla göz göze gelmem orucumu bozar mı?” Hoca artık nereden bakacak, nasıl bir noktaya getirecek düşünün siz…

Şunu derim: Yerel/ genel seçim ilişkisi de aynı! Madem bu seçimler birbirinden ayrı, öyleyse neden “iktidarın” tüm bakanları adaylarının arkasında tur atıyorlar, sözler veriyorlar, kürsüye çıkıp konuşuyorlar?  Yerel, genel seçimden ayrıysa, adaylar belirlendikten sonra “o kentte” baş başa kalsınlar, kendini yurttaşa “en iyi” anlatan, “beş yılda yapacaklarım” sözüne inandıran kimse ona seçmen karar versin!

Seçim sürecinde yaşadık; “iktidar”, partisinin dışındaki adaylarla kavga eder gibi konuşuyordu, sopa gösteriyordu, halka gözdağı veriyordu! Aday değil, bakanlar/ diğerleri “adayımızı seçerseniz daha çok hizmet ederiz” diye sözler veriyordu! Bunlar nedir peki? Benzer/ benzemez, ilişkili/ ilişkisiz bırakın buna seçmen karar versin; olmaz mı? Yenilgiyi sindirememezlik bunun adı! Demek ki yirmiiki yıldır bugünlerin özlemini çekenlerin “canı/ kanı” varmış, iyi dayanmış değil mi?

Bırakın bu tür algıya kurgulu söylemleri! Bugüne değin nasıl “bal gibi” AKP kazanmışsa, bu seçimde de “yitiren” olmuştur! Örneğin Adana’da değil anakent belediyesi almak, elinde olanları bile yitirmiştir! Bunun baş nedeni “emeklilerle”, yurdun büyük bir katmanın “yokluğa” itilmiş olduğu çıkmazdır; titreyin, kendinize gelin artık!

Devamını Oku

Yurttaşa ekonomik özgürlük…

Yurttaşa ekonomik özgürlük…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Konuyu “nereden” ele almış olursanız/ olun, bir ucu “ekonomiye” dokunuyor! İnsana içinde bulunduğu zorlukları, çektiği acıları, genç kuşağın gelecek kaygısını anımsatıyor! Denemesi kolay, çıkın yola, sokakta koşuşturan insanların telaşını, kiminin birbirine bağırmasını/ kızmasını, asılmış yüzünü, boşluğa uzanmış bakışlarını göreceksiniz! Hele bir de açlıkla sınanan emekliyse, hele bir de ev sahibi le arasında kira sorunu varsa, hele bir de geceden et kuyruğuna girmesine karşın boş eve dönecekse!

Siz düşünün artık yurttaşın durumunu! Düşünecek yerleriniz birilerine sunulmamış, aklınızla/ yaşadıklarınızla sorgulayarak karar alma istencinizi kullanabiliyorsanız düşünün! İnanıyorum ki; yurttaşın “yaşadıklarını” hiç de hak etmediğini, göz göre göre “bilinmezliğe” sürüklendiğini, bir avuç katmanın gücüne güç katıldığını, karın doyurmak pahasına halkın oyalandığını düşüneceksiniz!

***

Bunu “hep” yazıyorum da; değişen bir şey yok ki! Üstelik her geçen gün insanların kaygıları daha da büyüyor! “İktidar”, insanlar her ne denli yoksullaşır, her ne denli kaygıları/ acıları artarsa “o denli” umut oluyor; garip değil mi? Acıları, kaygıları yaşatan kimse… Siz olsanız ne yaparsınız? Halkın alım gücü dünden geriye gitmesine, dün aldığını alamamasına karşın “iktidar” verdiği sözlerle/ algı gücüyle kendine yönelmesini başarıyor!

Bir ay sonra yapılacak olan bir seçim var! Genel seçim olalı daha bir yıl olmadı! O zamandan bu yana halkın temel gereksinmelerinin tamamı ikiye katlandı! Duyarlılık, “iktidarı” sokağa çıkamaz duruma getirmesi gerekirken, “muhalefetten” daha rahatlar! Dokunduğun her şey “ekonomiye” dayanıyor, dedik! Çiftçinin üretimde kullandığı, piyasadaki tüm ürünlerin ederlerin etkileyen akaryakıt bir yıl içinde iki katını aştı! Birçok kişi artan ulaşım bedeli nedeniyle yakınlarıyla bile görüşemiyor! “İktidarın”, yaşananları umursamaz tavrı “garip” değil mi?

***

“İktidar” bir yandan, diğer yandan “muhalefet” mitingler düzenliyor! Yapacaklarını anlatsınlar, yanlışlarını açık yüreklilikler belirtsinler; sorun yok! Ancak, yaptıkları mitingin “bedelini” yurttaşın sırtına yüklemeleri yetmiyormuş gibi, “emeklinin” aylığında yapılabilecek her kuruş için kılı kırka bölme çabaları “elbette” karşılığını görmeli de; olmuyor!

“İktidardan”, daha dün “emekliye muhalefetin sözünü ettiği zammı verecek olsak, 2024 yılında ülkemizde tek çivi çakmasak tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor” savunması geldi! “Emekliye zam” yapılması durumunda, tüm yatırımların aksayacağı belirtildi! Peki, on yıl önce, asgari ücretle karşılaştırması yapıldığında böyle değildi; o günkü dengeyi neden/ kim bozdu? Neden “emeklilerin” yaşam koşulları son on yılda katlanarak büyüdü? Neden “emekliden” istenen özveri, ülkenin en çok kazananından da alınmadı? Hak mı bu?

***

İnsan yaşamak istiyor; onun için de temel gereksinmesine yetecek kadar bir gelir istiyor! Özellikle “iktidarın” üzerine düşen ödev bu, “muhalefetin” de bu durumu izlemesi gerekiyor! Şimdi “hepsi” kalabalık mitingler düzenliyor, seçim sözleri için de sözler veriyor; en çok da “iktidar”!

Halkı “yoksullaştırdıkça” etkili olacaklarını öğrendiler! Bir yandan halkın mülksüzleşmesinin önünü açıyorlar, bir yandan da halkı “üç kuruş” için alanlarında topluyorlar! Sıkça yinelediğim düşünürün “ekonomik özgürlük olmadan hiçbir özgürlükten söz edemezsiniz” sözü karşımıza çıkıyor! Yalan mı?

Devamını Oku

Siyaset, “çatışan düşüncelerin” uzlaştırılmasıdır…

Siyaset, “çatışan düşüncelerin” uzlaştırılmasıdır…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

“Seçim sonrası, yine herkes Adana’da yaşayacak; unutmayın!” Dünkü yazının “son” tümcesi buydu! Saldırgan olmaya, yurttaşlar arasında “gerilime” neden olacak tutumlara yönelmeye, bu denli “omurgadan” kopuk olmaya gerek var mı bilmiyorum! Yoksa “politika” denilince “bu” havaların mı anımsanması gerek? Oysa insanlar yaşamak, doymak istiyor; boyaya, abartıya, yalana gerek yok!
Sonucu “ne” olursa olsun “hiç” sevmedim! Geçen gün, “politika” içinde yıllardır oradan/ oraya savrulan bir tanıdık anlatıyordu, diyordu ki; eğer bir yere gelmek istiyorsan ideolojiyi, dünyayı kurtaracak gibi “dürüstlükten” söz etmeyi bırakacaksın! Kazanmayı istiyorsan her yolu denemek gerek! Yalan da söylersin, parti de değiştirirsin, seçmenin algısını yönlendirmek için gerçek olmayan sözler de söylersin… Günümüzde ideoloji diye bir şey yok; dün oradaydım, bugün burada kime ne?
“Bu durumu benimsemeni, böyle olduğunu söylemeni, bu tutumundan dolayı haklı olduğunu göstermeni anlayamadım” desem ne olacaktı ki; gözlerini içine bakmakla yetindim!
***
Kimin “neden/ nerede” olduğu bilinmeyen karmaşık bir yapıya sürükleniyor siyaset! Tüm partilerin oluşturduğu listeler “rengini” yitirmiş! Siyasi partilerin “program” adını verdikleri düşünce yapısı ortadan kalkmış! “Parti diye bir şey yok” sözleriyle, “tutumlarını” sergilediklerinden haberleri yok! İnsanın, “kabından” bu denli kopmasına nasıl bir “anlam” yükleyebilirsiniz?
Şunu anlayan var mı? “İktidarın”, sıkça yinelediği “yaparsak biz yaparız, yanlışları düzeltirsek biz düzeltiriz” demesini hangi “mantığa” oturtabilirsiniz? Koca yirmiiki yıl… Ülkenin yirmiiki yılda geldiği yer! Çeyrek yüzyıl yaşında olanlar ne başka “iktidar”, ne başka “yöneten”, ne de başka “yetkili” görmediler! Ülke o günden bugüne “nereye” geldiyse, bu “iktidarın” yaptıklarıyla geldi! İnsanların “alım gücü” o günden bugüne artıysa da, azaldıysa da, “duruş” denilen olgudan uzaklaşıldıysa da bu “iktidarın” ortaya koyduğu yaptırımlarla geldi! Anlayın artık!
***
Partilerin listelerine bakıyorsunuz, “iktidarın” tutumuna bakıyorsunuz, çevrenizdeki tanıdıklarınızın değişkenliğine bakıyorsunuz; hepsi iç içe, hepsi kendi “gerçeğinden” uzaklaşmış! Peki, bu gidiş nereye dek sürecek? İnsanlar “düşündükleri” gibi değil, “inandıklarından” uzaklaşmışlar, herkes “şatafatı” nasıl yaşayacağının peşine düşmüş! Bir ürünü “pahalı” almanın dayanılmaz soytarılığını sergiliyorlar! İşin düşündürücü yanı, peşlerine takacakları öyle bir katman var ki; ağızları ballanıyor!
Siyaset, “çatışan düşüncelerin” uzlaştırılması eylemidir! Toplumda var olan “çatışan grupları”, bir arada tutan/ birlikte yaşanabileceğini ortaya koyan, yaşatan/ doyuran istençtir! Herkesi “kendine” benzetmek, kendine “benzemeyeni” benziyor gibi olmaya zorlamak, “tek-tip” olmak; siyaset bu değil!
***
Herkes “senden” olsa ne olur ki; eğer halkın büyük çoğunluğunun yüzü gülmüyorsa, vitrinlere/ raflara/ tezgahlara uzanmak çokları için acı veriyorsa, doymuyorsa, yaşayamıyorsa, kimlik yitiriyorsa…
Seçim sonrası “yine” herkes olduğu yerde, bu yurdun topraklarında, algıyı seçenlerle yaşamını sürdürecek büyük olasılıkla! Bu renk yitimi “orada” yaşanmakla kalmayacak, toplumda “dönüşü” olmayan yaralar açacak! Kazanımlar yok olacak! Onun için “sarsılın/ titreyin” diyorum; şaka değil!

Devamını Oku

Herkes Adana’da yaşayacak; unutmayın!

Herkes Adana’da yaşayacak; unutmayın!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Adana Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın hem “yakınmalarını”, hem de “billboard” düşkünlüğünü bilmeyen yok! Beş yıllık süresi dolarken bile, “ilk günkü” gibi “devraldığı” belediyenin borçluluğunu unutmadı! Seçim gezilerinin “ilk sözü” hep “borçluyduk, alacaklı durumdayız” oldu! Bunu bir yana koyalım… Diğer yandan, belediyelerin asıl ödevlerinden olan yol/ su/ asfalt işlerine kocaman afişlerle billboardlarda yer vermeyi yeğledi!
Bu yalnız Karalar’ın yaptığı bir eylem değil! “İktidar” bu eylemin “hep” başında yer aldı! Yurttaş, geçim sıkıntısı çekerken birçok afişi görmedi bile! Dünyanın her yerinde, yurttaş alım gücü yitirdikçe/ yoksullaştıkça/ ulusal geliri eşit bölüşemedikçe “yönetenler” billboardlarla algı yapmayı seçti! Billboard çılgınlığı, geri kalmışlık/ geri bırakılmışlık sonucu oluştu! Karalar gibi, daha birçok yerel yöneticiler de billboard çılgınlığından uzak durmadı! Bunun yanına daha birçok “savurganca” kullanılan değerleri sayabiliriz! Adana’nın tüm ilçelerini de buna eklemek olası!
***
Cumhur İttifakı’nın Akp’li adayı Fatih Mehmet Kocaispir, mitingde yaptığı konuşmada “siyasi kariyer uğruna bu şehrin geleceğini karartan algı ve billboard belediyeciliği yapan zihniyetle 31 Mart’ta hesaplaşacak. İnanıyorum ki Adana emekçilerin ve onların masum yavrularının ekmeğiyle oynayan, ayrıştıran, bölen, şehirde huzur ve esenlik bırakmayan, sinekle bile mücadele edemeyen bu zihniyeti 31 Mart’ta tasfiye edecek” sözlerine yer verince uzun uzun düşünmedim değil!
Geçtiğimiz yıl basına verdiği bir kahvaltıda “çift ekranla” yaptığı sunumu anımsadım! Konuşmasında “algı” diyor ya; en büyüğünü orada yaşattı basına! Ekranların ikisi de aynı görüntüleri gösteriyordu! Arada bir, “kaçırdığımız konular” var mı, diye düşündürüyordu! Yine, sözünü ettiği “billboard belediyeciliği” konusunda görev yeri Yüreğir’in de geri kalan yanı yoktu! Bana kalsa “hiçbirinin” gereği yok! Yurttaşın “bilmesi” gerekli konular dışında, firmaların “tanıtım/ reklam yeri” olmalı billboardlar!
***
Kocaispir’in, sözünün arasında yer alan “emekçilerin, onların masum yavrularının ekmeğiyle oynayan, ayrıştıran, bölen, şehirde huzur, esenlik bırakmayan” bölümü asıl kafamı karıştıran… Adanalı emekçilerin ekmeğiyle oynayan, ayrıştıran, bölen, kentte erinç bırakmayan meğer Karalarmış! Bağışlasın! Bunu yeni öğrendim! Adana’nın yoksullukta başlarda olmasını, işsiz sayısındaki çokluğu, insanların evlerine ekmek götürmekte zorlandığını, emeklilerin zorlandığını biliyordum da, tüm bunların “nedeninin” Karalar olduğu aklımın ucuna bile gelmiyordu!
Ayrıca, Kocaispir’in sözünü ettiği “erinçsizlik” yalnız Adana’nın sorunu mu? Yalnız Adanalı emekçiler mi zorda, yalnız Adanalı mı ayrıştırılmış, yalnız Adanalı mı bir yana savruk? Birkaç gündür ucuz et için kurum önünde geceden sıraya girenler ekranlara yansıyor! Adana’da o denli olmasa da, yurdun bir çok kentinde hava ayaz/ kurşun gibi ağır; o soğukta insanları zorlayan ne/ kim? Karalar olmamalı?
***
Bizler yaşamını Adana’da sürdüren yurttaşlarız! Ne algı istiyor insanlar, ne göz boyayıcı billboardlar, ne de “çamur at izi kalsın” politikası! 31 Mart’ta kim gelirse/ gelsin, Adana’yı, Adanalıyı düşünsün yeter! Şatafatlı/ gereksiz harcamalardan uzak dursun, yarar sağlamak istiyorsa su/ ulaşım/ ekmek gibi hizmetlere yansıtsınlar! Dayanaksız suçlamalardan da kaçınsınlar!
Seçim sonrası, yine herkes Adana’da yaşayacak; unutmayın!

Devamını Oku

Emrah Kozay Çukurova’da…

Emrah Kozay Çukurova’da…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

“Biz aldatılıyoruz” dememek için “gerekçe” bulmaya çalışıyorum! “İktidarın” yaptıklarını yerden yere vuran “muhalefet”, sanki hiçbir şey olmamış/ onlarca suçlamaları yapmamış gibi seçim öncesinde “aynı gerekçelere” sarılıyor! Yapmasanız bu denli, bu denli halkın algısıyla oynamasanız, daha işin başına geçmeden “bizi aldatıyorsunuz” denilmesine neden olmasanız; olmaz mı, çok şey mi istemiş olurum “özgür istenciyle” yönetenini belirleyemeyen bir seçmen olarak?

Anımsayın… “İktidarın” gerek milli eğitim, gerek ekonomi, gerekse diğer alanlarda “yeni” sorumluluk alanların “bir öncekinin” tüm çalışmalarını yok satacak biçimde davranıp, bir de “tersini” yapmasını “muhalefet” haklı olarak eleştiriyordu! Örneğin “nas” konusunda neler değişti de, “faiz” son bir yılda yedi/ sekiz katına çıktı, diye soruldu! “Faizi” indirmek için çırpınanlar da kendileriydi, çıkarmak için yerlerinde duramayanlar da kendileri! Eğitim konusu… Her “yenilenen” bakanın, kendinden öncesini sil/ baştan değiştirmesini anlayan oldu mu şu ana dek, haklı olarak! Aynı düşüncenin insanları yer değiştiriyor, her yeni gelen “eskiyi” yok sayıyor/ yadsıyor! Halkı “aldatmak” değil mi bu?

***

Çukurova, Adana’nın “en düzenli” kenti! Kent seçmenini diğer kentlerden ayıran birçok özelliği var. Sanatla ilgilenir, hayvan sevgisi ağır basar, müzik/ eğlence konularında sözü edilir, doğayı korur, esnafı/ iş insanı/ kamu çalışanı/ bürokratlar başka kentlerde çalışmış olsalar da Çukurova’da yaşamayı yeğler! Bunun en önemli nedeni, Çukurova’nın “kültürel yapısı” olarak değerlendirilir! Çukurova, baştan bu yana Chp’li seçmenin ağırlıkta olduğu, Chp’li belediyelerin yönettiği bir kenttir!

Buraya dek kimsenin diyeceği sözü yok kanımca! Bilindiği gibi, Chp kurultayının ardından “değişim” sözü vererek halkta ilk günler “heyecan” uyandıran Özgür Özel yönetimi, “aday belirleme süreci” başlamasıyla birlikte partiyi de, adayları da çıkmaza sürükledi! İki dönemdir Çukurova’da belediye başkan görevi yapan Soner Çetin’in, özellikle Adana Milletvekili Genel Başkan yardımcısı Burhanettin Bulut’un gösterdiği uğraşla “aday” yapılmayıp, Çetin’in şu ana dek “hiçbir olumsuz söz” kullanmadığı Emrah Kozay’ın “aday” gösterilmesi, günler geçmesine karşın yankısını sürdürüyor!

***

Şimdi daha mı iyi oldu? Emrah Kozay Chp’den, Soner Çetin İyip’ten Çukurova Belediye Başkan Adayı! Seçmen Kozay mı diyecek, yoksa Çetin mi? Kozay, Seçim Koordinasyon (Ecevit yaşasaydı “eşgüdüm” derdi, şiirsel tümcelerinin arasına koyarak) Merkezi açılışında, “ilk sözü” Belediye başkanı Soner Çetin’e gönderiyor, diyor ki: Çukurova’nın kronikleşmiş sorunlarını en kısa sürede çözeceğiz!

“Kronikleşmiş sorun” ne demek? Kentte var olan, uzun süreden beri yaşanan, değişmesi/ düzeltilmesi/ çözülmesi için çaba harcanmayan sorunlar… Çukurova’yı böyle tanımlıyor Kozay! Kozay Chp adayı, bu zamana değin burada görev yapan belediyeler de Chp’li! Sözüm ona, şimdiye değin Çukurova belediye Başkanları kentin sorunlarını görmedi, çözüm üretmedi, uğraş vermedi, tüm bu olumsuzlukları Emrah Kozay çözecek değil mi? Demokratik olmayan yolları aşarak karşımıza çıktığınız halkla alay mı ediyorsunuz, Chp seçmenini başka partilerin seçmenine mi benzetiyorsunuz; yapmayın!

Kozay’ın, açılışta yaptığı konuşanın yalnız bir tümcesi bu! İçerisinde birçok tümce “benimsenir” gibi değil! Geçmiş dönemleri yadsıyarak yol aldıkça, “iktidar” öykünmesi sürdükçe size destek “olmayı”, hiç düşünmem! Ayrıca, beş yıl önce Soner Çetin’e oy veren seçmenin karşısında olduğunuzu unutuyorsunuz; yapmayın!

Devamını Oku