OKTAY EROL

OKTAY EROL

03 Ocak 2024 Çarşamba

Aday kırgınlığı yaşatmayın!

Aday kırgınlığı yaşatmayın!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Aday adaylarının, kentlerini daha iyi tanımak/ yurttaşlarını dinlemek/ projelerini gün ışığına çıkarmak için çaba harcamak yerine Ankara yollarını aşındırması hiç de çağcıl/ uygar bir tutum değil! Ankara’da önceden belirlenmiş olan “yerel yönetimlerden sorumlu” isimler Adana’nın, Kars’ın, Hakkari’nin, İzmir’in, Mersin’den ya da bir başka kentin yurttaşı oy versin diye “isim” belirleyecek! Bunun da adına “halkın kendini yönetecek olanı seçmesi” adını verecekler, üstelik buna “cumhuriyetin yaşında” olan partide destek olacak, yurttaşın oyunu kendinin sanıp “tıpış tıpış” diyecek!
Burada bir gariplik yok mu sizce? Daha bir ay önce kurultay yapıldı! Konuşmada “bizim için en kötü eğilim/ ön seçim kararı, en iyi genel merkez kararından daha iyidir” sözüne de yer verildi! Ne umutlanmıştık değil mi ama? Herkes aday adayı olabilecekti, aday adayları partililerine sorulacaktı, kim ilk sıraya gelmişse “diğerleri” gönülden “adayları” için çalışacaktı! Bu neden zor geldi ki?
***
Nedir biliyor musunuz? Herkes “demokrat” olmaktan söz edebilir de, ancak herkes “demokrat” olmayı başaramaz! Zaman zaman Adana aday adaylarıyla görüşüyorum! Daha “neredesiniz” demeden; Ankara’da olduğunu, görüşmelere çağrıldığını, anket sonuçlarında iyi olduğunu, yine de Adana’da eğilim ya da önseçim yapılması için uğraş verdiğini üzerine bastırarak söylüyor!
Aday adayları Ankara’dan “kırgın” dönmek istemiyor aslında! Kime sorulduğu belirsiz olduğunca, sonucu da karmaşık olan anketlerin de sağlıklı olabileceğine inanmıyor! Nasıl olabilir ki? Birkaç gün önce, Ankara kodlu bir telefonla arayan anketör, ilgisi olmadığım bir partinin “aday adaylarından” kimin “aday” olmasını istediğimi sordu! Gelişi güzel bir “ismin” sayısını tuşlayıp kapattım! Böyle yapmakla istemiş mi oldum, kararı bu sonuca göre vermek ne denli sağlık olacak ki? Anlamıyorum!
***
“Adayların”, genel merkezde gerçekleştirdikleri “üstün görüşmeler” sonucuyla belirlenmesi bir sorunu doğal olarak ortaya çıkarıyor! Siz eğer tutar Anakentte Zeydan Karalar’ı, Seyhan’da Akif Kemal Akay’ı, Çukurova’da Soner Çetin’i değil de “bir başka” ismi “aday” olarak açıklarsanız neyin önüne geçemezsiniz biliyor musunuz? Adana’nın sokakları çöpten kokar, kış yağmurlarının açtığı çukurlar günlerce etrafı kirletir, bir de üstüne parti içinde kırgınlık oluşturursunuz!
Buna bir de genel merkezin “hiç” hesabına gelmeyen “eğilim/ önseçim” penceresinden bakalım… Hiçbir aday adayı “partilisine” neden kendisinin istenmediğini sormaz, yetersiz olduğunu kanıksar, belirlenen adayla birlikte yürümeyi ödev sayar! Kırgınlık yaşanmaz! Bundan sonra daha iyi çalışması gerektiğinin bilincine varır! Israrla “yurttaştan” söz ediyorsunuz ya, bunun “yurttaşa” ne zararı var?
***
Seçime kalan süreden, zamanın darlığından söz eden “tıpış tıpış” sevdalılarını biliyorum! Tüm saydıkları “gerekçelerin” oyalamadan başka bir anlamı yok! Aday belirlemede harcanacak zamanlarını, bu ülkede yaşanan/ yaşanırken yurttaşların yaşamını karartan olaylara ayırsalar çok daha iyi yerel seçim sonucuna ulaşacaklardır! Ayrıca bir çok gereksiz harcamayı da önlemiş olacaklardır!
Her ne denli “demokratlıktan” söz etseler de, “himayeciliklerini” gizleyemiyorlar! Üstelik eğilim ya da ön seçim için on/ onbeş günlük bir sürenin yeteceğini bilmelerine karşın! Ne diyorum biliyor musunuz; yurttaşın önünde taş duvar olmayın, bırakın yerel seçim adayını belirlesin, bunca yaşanan sıkıntıların yanında bir “umut” olmasına engel olmayın, kırgınlıklar yaşatmayın!

Devamını Oku

Yeni yılda zorluklara hazır mısınız?

Yeni yılda zorluklara hazır mısınız?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

2023 yılının son ayında toplanarak, emekçinin yaşamını sürdürebilmesi için yaptıkları çalışmalar sonucunda belirledikleri asgari ücretin, hesaplara yatırılmasından birbuçuk ay önce “yeni zamlarla” 2024 yılının “ilk gününe” başlıyoruz! “Nasıl iyi misiniz”, diyecek yerlerim ağrıyor! Asgari ücret açıklanmadan “nasıl” yaşıyorsanız, bugün daha büyüyen sıkıntıların içindesiniz; biliyorum!
“Yeni yılın” iyi, güzel, sağlıklı olmasını “dileyenlerin” yaşananlardan çıkarımı bu! Yurttaş daha çok zorlansın, daha çok gereksinmelerinden uzak kalsın, daha çok kış soğuğunda battaniye altında kıvrılsın, daha çok sokağa çıkamaz durma gelsin! Buna başka bir “anlam” yükleyebilen var mı? İnsanlar hem “en temel” gereksinmelerini karşılamakta zorlanacak, hem de gözlerinin içine bakılarak gelecek için “düzel” dileklerde bulunulacak! Ağırınıza gitmiyor mu?
***
Geçen gün sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım vardı. Neden “açlık sınırı var da, doyum sınırı yok” diye soruyordu! Tamam, “yetinen insan yaşamaz”, ancak insan hep “nalıncı keseri” gibi kendine de yontmamalı değil mi ama! Kendi gibi aynı havayı soluyanların iyi yaşayıp/ yaşayamadığına, aldıkları ücretin yetip/ yetmediğine, barınma sorununu çözüp/ çözmediğine, çocuklarının geleceğini oluşturmada zorlanıp/ zorlanmadığını da düşünmesi gerekmiyor mu? Buna “eşduyu” diyoruz!
Yılbaşı gecesinde eğlence yerlerinin günler öncesinden dolduğu duyuruldu! Üç gün için bir kişinin bir asgari ücretten çok, emekli aylığının iki katına denk gelen bedeller ödediği ileri sürüldü! Bunu, ülkemizin bir “ölçütü” sayanlara tanık olmuşsunuzdur! Yeni çıkan telefonlara onbinlerce lira ödemek için geceden sıraya giren “şımarıklıkları”, yılbaşında binlerce ücret ödeyerek eğlence yerlerini dolduranları ülkemizin “gerçeği” olarak, üstelik “hiç kimse enflasyon altında ezilmiyor” denilerek, açlığa tutsak edilen dar gelirlilerin sıkıntıları unutturulmaya çalışıldı!
***
Bir Adanalı milletvekili, medyaya servis ettiği yeni yıl kutlamasında “2023 yılı gibi, tüm sorunları geride bırakacağız” sözlerine yer vermişti! “Sorunların” geride bırakılmasını, geleceğin “daha güzel” olmasını başta, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan “dar gelirliler” ister! Düşünebiliyor musunuz, ülkemizin dar gelirlileri, her yaz ülkemize gelen yabancı emekliler gibi dinlenebiliyorlar, üstelik sonrasında “dinlencenin” acısını yaşamayacaklar! Ne bileyim, asgari ücretli çocuğunu alıp parkta gezdirebilecek, hiç olmazsa ayda bir kez ailesiyle bir lokantaya gidebilecek mi?
Vekilin, “tüm sorunların geri kaldığı” düşüncesine inanıp/ inanmadığını merak ediyorum! Hem “dün den” değişen ne var? Açıklanan asgari ücret ortada, bugün/ yarın açıklanacak emekli ayları da ortada! Bunun yanı sıra “zamla” başlanan yeni yılın “ilk günü” de ortada! Bu nasıl bir “sorunlar geride kaldı” anlayışı? Açıklarsa öğreneceğim!
***
2023 yılı geride kaldı! Yeni yılın “ilk günü” gelen zamlar da ülkemizin kalıtsallarmış gerçeği! 2024 yılı, geçen yıldan “daha sıkıntısız” olmayacağı, “enflasyonda” yavaşlama beklenmesine karşın, “bugünün” üzerine ekleneceği de ülkemizin gerçeği; açıklamalar da böyle!
Sözün özü: Yarının fiyatları daha yüksek olacak, yine tüm yük çalışanın/ emeklinin omzuna yüklenecek! Buna da geçtiğimiz yıllarda yaşanan salgın süreci ile, geçen yıl yaşadığımız yüzyılın yıkımı deprem gerekçe gösterilecek! Şimdiden zorluklara hazırlıklı olmak gerek!

Devamını Oku

2024’de iyi yaşayın…

2024’de iyi yaşayın…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

2024 yılının ilk yazısı… Dün yaşanan “ne” varsa, hepsi yerinde duruyor! Dün yapılan “iyi dileklerin”, geçmiş yıllarda olduğu gibi yinelendiğine tanık olacağız yine! Bedelini yurttaşa ödettikleri “iyi dileklerin”, aslında avutmadan/ uyutmadan/ oyalamadan ileri gitmediğini yine hem göreceğiz, hem yine yaşayacağız, hem de yine acılanacağız! Onun için “dilemeyi” bıraktım demiştim!
Her gün, her güzelliğin geriye gittiğini göre göre “uyumak” istemiyorum! İnsanlar doyuyor mu, insanlar ısınıyor, insanlar muşamba pencereli evlerden kurtarılıyor mu ona bakıyorum! Yok! Yılın son günü caddelerin yoğun trafiğini görenler, markalı ürünlerin satıldığı alışveriş merkezlerinin önünde yığılan kuyruğu izleyenler “onlar kaç kişi” diye sormadan, ya da kalabalığın gönül rahatlığıyla gereksinmelerini karşıladığına bakmadan “açıkla” sınananları umursamadıklarını anlatıyor ya; yineledikleri “iyi dilekleri” adına umutlanmayı bırakıyorum!
***
Peki, şimdi nasıl olacak? Önceki gün açıklanan asgari ücretin “yeterliliğini” savunanların hangi “dilekleri” dinlenmeli? Bir de birçok “temel gereksinmesini” öteleyenlerin gözlerine bakarak “bugüne değin enflasyon altında ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz” algısıyla yola çıkıp, “yoksulluğun” yokuyla güçlenmeyi erek edinenlerin “iyi dilekli” iletileri “aldatıcılıktan” başka nedir?
İletilerde “yeni yılın daha güzel, daha yaşanılır, daha doyumlu” olmasını dileyip, “daha zor, daha yaşanılmaz, daha doyumsuz” koşulların içine sürüklenilmesi durumunda “nedeni” kimden sorulacak, “bedeli” kime ödetilecek bilen var mı?
***
İki gün sonra emeklilerin de “aylıkları” belli olacak! Belirlerken de “iktidarın” tutunağı Tüik verilerine bakılacak! Bakalım Tüik ay içinde, yaptığı araştırmalar sonucunda hangi enflasyon verilerine ulaşmış? Yurttaşın pazarda, markette her varışında karşılaştığı “fiyatlar” değil de, Tüik’in listelediği ürünlerin “ay içindeki” değişimi göz önünde tutulacak!
Açıkça söylemek gerekirse; son bir yılda Tüik’in ulaştığı verilerle, “yurttaşın” gereksinmelerinden kaynaklı “değişimlerin” hiç de aynısı olduğunu gören olmadı! Ete mi bakacaksınız, süte mi bakacaksınız, kiralara mı bakacaksınız, öğrenci masraflarına mı bakacaksınız… Marketlerde hangi rafa uzansanız, pazar tezgahındaki ürünlerin hangisinin fiyatını sorsanız “enflasyon altında ezilmediğinizi” düşünmek için ya uyur-gezer, ya da “yaşamıyor” olmanız gerek!
Corona virüsle büyümeye başlayan “zorlukların”, iki gün sonra açıklanacak olan “emekli aylığı” ile “açlık sınırının” aşılacağını düşünen olacak mı acaba? Ne de olsa yaklaşık çeyrek yüzyıldır ülkeyi yöneten bir “iktidar” var, her taşın yerini değiştirdiler, ekonominin nasıl düzeleceği / yurttaşın alım gücünün nasıl yükseltileceği konusunda bilmedikleri kalmamıştır! Artık “dilekler” yerine, “daha iyi yaşayın” demeleri gerekmez mi?
***
Yeni yılın ilk yazısında “düş dünyamı” anlatmamı beklemiyordunuz sanırım! Biliyor musunuz, son yıllarda “düşlerin, dileklerden” daha gerçekçi olduğuna inananlardanım! İnsanın günlük yaşamı nasılsa “düşleri” de öyledir! Asgari ücretlinin, emeklinin “şatafatı”, aldığı aylıkla geçinebilmesi/ kendine yetebilmesi/ çocuklarının gözlerine “dimdik” bakabilmesidir!
Emeğinizin karşılığını alabiliyor, yetecek emekli aylığa kavuşmuşsanız; iyi yaşıyorsunuz, demektir! Ötesi, yerine getirilmeyen “dilekten” başka bir şey değil!

Devamını Oku

Onyedibin, üstelik “ikisi” de var!

Onyedibin, üstelik “ikisi” de var!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Daha dün, bir araya gelerek, çalışan emekçilerin “emeğinin karşılığını” belirlemek için bir araya gelen komisyon, başta “patronları zora sürüklemeyecek”, ardından da “çalışanları enflasyon altında ezdirmeyecek” asgari ücreti belirledi! Sonundaki “iki liraya” neden gerek duyuldu, anlamıyorum da; onyedibin lira olarak açıklanınca, televizyon ekranlarının “her şeyi bilen/ her şeye maydanoz” olmayı kendilerini” “ödev” sayanlar sevinçlerini haykırdı!
Onyedibin lira, üstelik “iki lirası” da var! Alım gücünü ne denli iyileştirecek, yükselen enflasyona karşı ne denli koruyacak göreceğiz de; her “yeni uygulamaya” sevinç çığlıkları atmaya kendilerini adayanlar anlayacak mı bilmiyorum! Açlık sınırı geçtiğimiz ay ondörtbin liraya yaklaşmıştı, zamlı aylığın alınacağı şubat ayına dek “nereye” varacağı az/ çok düşünsünler öyleyse…
***
Pazarda, markette fiyatların ne olduğunu, etin/ sütün/ mevsimlik sebze-meyvelerin etiketlerinde ne yazdığını, asgari ücretten “kirayı” çıkardığınızda geriye kalanla temel gereksinmeleri nasıl karşılanacağını Merkez Bankası Başkanı’nın ağzından duymamışlar gibi “iktidarın” etrafında fır dönerek konuşanlar var oldukça dar gelirlilerin durumu “iyileşmeyeceği” belli oldu!
Önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen “emekli” aylıkları da! Asgari ücretlilerle emekliler bu ülkenin üçte ikisini oluşturuyor! Böyle bir çokluğun ya açlık sınırına yakın asgari ücretle, ya da açlık sınırı altında emekli aylığıyla yaşamını sürdürmeye çalışması “iyi yönetilmemenin” kanıtı! Buna sevinenler, buna destek olanlar, buna “iyi iş başardık” diye alkış tutanlar bu yurdun yurttaşının geleceğinin çıkmaza girmesine kapı aralayanlardır! İnsanlar tarlada, fabrikada, çeşitli iş kollarında çalışacaklar, ancak doyacak kadar bedel alamayacaklar! Uygulamak değil yalnızca, düşünmek bile acı!
***
İki gün sonra “yeni bir yıla” gireceğiz! Bunca yıldır “görevleri” yurttaşın “alım gücünü” artırmak olanlar, yaklaşan yerel seçimde “çalışmalarına” ödül almak için akıl almaz uğraş harcıyor! Kentleri yönetmek için ortaya çıkan aday adaylarını “yurttaşa sormak” yerine, politik kazanımlarına “katkı” sağlayacak “adayı” belirlemek için çalışıyorlar!
Ne güzel değil mi? Yurttaşı “açlıkla” sınamayı sürdürün, “yerel yönetenini” belirlemesinin üzerine tutu koyun, kış soğuğunda nasıl ısınabildiklerini gündeminize bile almayın, çocuklarını karanlıkta okula göndermelerine çözüm oluşturamayın, “kirli kömür” havasını solumaya tutsak edin… Bir de buna, “emeğin karşılığını” alamamayı ekleyin!
***
Geçen yıl açıklanan “asgari ücret” ardından da benzer tümceler kurmuş, emekçiyi “yoksullukla” baş başa bırakanların “yeni yıl” iletilerinin avutmadan ileri gitmediğini ileri sürmüştüm. Yine öyle olacak, “açlık sınırına” tutsak edenler “iyi dileklerde” bulunacaklar! Geçen yılın son tümcesi şöyleydi:
Artık “dilek” tutmayı, “dilekte” bulunmayı istemiyorum! Yarım yüzyılı aşkın süredir “kaç” dilek tuttum öyle, insanlar “kaç” dilek tuttu; n’oldu, düzeldi mi, iyiye mi gitti bir şeyler, “iktidarlar” daha mı az emekçinin üzerine yükledi çıkmazları, yaptıkları yanlışların bedellerini; dünü arattı bugün! 2023 yılı hoş gelmiş olsun da; iyi yaşayın, mutlu olun, sevin, kucaklayın; yıllar akıyor çünkü…
2024 yılı “hoş” gelsin elbette!

Devamını Oku

“Bilmediğinizi” söyleme gücünüz var mı?

“Bilmediğinizi” söyleme gücünüz var mı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Dün, “yaklaşan yerel seçim öncesi, yurttaşın ‘adı’ olması gerek” diye bitirmiştim yazıyı! Yurttaşın, tüm “seçimlerin” öncesinde “adı” konur! “Ulusal istenç” olduğundan söz edilir! Her şeyin “yurttaş için” yapıldığı herkesin anlayabileceği biçimde anlatılır! Yurttaş için gecelerini gündüzlerine kattıklarını üzerine bastırarak belirtilir! Rant karşılığı inandırılırlar!
Aslı öyle mi? Gerçekten çalışmalarını “yurttaş için” yaptıklarına inanan varsa “bedelini” almıştır demektir! Dünle bugününüzü ortaya koyun, artılarını eksilerini sorgulayın; sonucu kimseye deme gücünüz yoksa bile, “nasıl yönetildiğinizi” aklınızın bir köşesine kazıyın! Örneğin beslenme gereksinmenizi kolayca alabiliyor musunuz, barınma sorununuz çözüldü mü, çocuğunuzun eğitimi sizi kaygılandırıyor mu, sağlık konusunda kaygılarınız ne durumda? Su sorulara verdiğiniz yanıt, “yurttaş” olarak size iyi gelmeli; anlaşılmayan bir şey var mı?
***
Bakın, yerel seçim sonrasında “bir köşe” üzerinde egemenlik sağlamak için “aday adayları” Ankara’dan beri gelmiyor! Hoş, burada olsalar, “yurttaşın” gönlünde saray kursalar ne olacak ki; partilerinin genel merkezlerinin gözlerine girmedikçe, genel merkezcilerin “himayesi” altında olacaklarının sözünü vermedikçe “aday” olmaları da olası değil ya! Genel merkez “adayı” belirleyecek, ardından da merkezin belirlediği aday yurttaşa “sizin olmadığınız yerde ben bir hiçim” diyecek! Ya da “tüm çalışmalarım sizin için olacak” diyecek! İnanalım mı?
Bu sözler “her” seçim öncesinde yinelenir, seçimin kazanıldığı sabah her şey değişir! “Yerel yönetim” dedik, öyleyse biraz düşünelim… Bunca seçimdir, her seçim sonucunda bu kentte “biri” başkan olur! Peki, bu kentin sorunları neden çözülmez, neden yalnız söküp taktıkları kilit taşlarla, asfalt yollarla, billboardlardaki abartılı yüzleriyle övünürler? Neden bir arpa boyu yol almadıkları “iyileştirmeler” için yapılan eleştirilere kızarlar? Neden kendilerini, yakınlarında duranlardan ördükleri şatafat/ haksız kazanç duvarı konusunda sorumlu göstermezler, yönetim eksikliğini benimsemezler! Yurttaşı düşünmek bu mu?
***
Yeni yıla üçgün kadı! Kış ayları anımsatılarak Adana için “yoksulun kenti” diyenler var! Daha delicesine soğuk günler yaşanmamasına karşın, akşam karanlığı bastırmasının ardından üzerine çöken “kara dumanı” yaşayanlar bilir! Genzi yakar, gözleri rahatsız eder, göğsün iki yanında yanmalar yaşanır…Bu yalnız bu yıla özgü bir durum da değil, her yıl böyle! Hava kirliliğinin, özellikle de kış aylarında “kara dumanın” birçok solunum yolları hastalıklara neden olduğu sıkça yinelenir! Peki, üzerinde neden çalışmalar yapılmaz, önlem alınmaz?
Kış aylarında yaşanan hava kirliliğinin en önemli etmeni, ısınma amaçlı kullanılan katı yakıtlardır! Bazı belediyeler, kent girişlerine kurdukları kontrol noktalarında “benzer” yakıtları “kente” almayarak hava kirliliği konusunda önlem alıyor! Bunu tüm yerel yönetimlerin yapması gerekmez mi? Hastanelerden gelen bilgilere göre öksürükten, halsizlikten, solunum zorluğundan dolayı birçok hasta koridorları doldurmuş! Ama adı yok yurttaşın, ama olmalı! Soluyamadığı hava da, alamadığı besin de, markette ulaşamadığı rafta “yurttaş” için! Bunu “bilmediğinizi” söyleme gücünüz varsa söyleyin!

Devamını Oku