RECEP ÇAĞLAR

RECEP ÇAĞLAR

10 Şubat 2012 Cuma

Korkmam Avrattan !

Korkmam Avrattan !
0

BEĞENDİM

ABONE OL

RECEP ÇAĞLAR (MERHUM) ALLAH RAHMET EYLESİN

Birileri bana kılıbık demiş,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan,

Uzun ibikliler, gül ibik demiş,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Sabah erken kalkar, çayı koyarım,

Yumurta, patates, soğan soyarım,

Afiyetle o yedikçe doyarım,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Zahmet olur canım kalkma yat derim,

Öğle yemeğini dışarıda yerim,

Ben gelince kalkmış ise severim,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Bazı çamaşırı elde yıkarım,

Güçlüyüm ya pres gibi sıkarım,

Sermek için sabah dama çıkarım,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Öyle severim ki; sarma sarmayı,

İçine koyarım pirinç, yarmayı,

Unutmam eşime hatır sormayı,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Düzenliyim, kurallara uyarım,

Eşime hizmetten onur duyarım,

O kızar, bağırır amma sayarım,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

 

Sabahleyin çizmesini boyarım,

Karıştırmam aynı yere koyarım

Hafifçe seslense hemen duyarım,

Ömrü hayatımda korkmam avrattan.

Devamını Oku

Dilimiz 5

Dilimiz 5
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dil, insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan en önemli araçtır. Milleti millet yapan unsurların başında gelir dil. Yani dil, bizim için “olmazsa olmaz” diyebileceğimiz nitelik taşımaktadır. İnsanoğlu için kendi diline sahip çıkmak, onu korumaya çalışmak, elinden geldiği ölçüde geliştirmek en temel görevlerdendir.

Dil konusu çok ciddî bir konudur hepimiz için. Hepimizin dil konusunda birtakım sorumlulukları vardır. Bağımsız bir dilin olmadığı yerde hür yaşayan milletten ve devletten söz edilemez. Sanırım, bunlar dilin ne kadar önemli olduğunu vurguluyordur.

Sizlere soruyorum: Dil olmazsa neler olabilir? Dili korumak ve geliştirmek ne anlama gelmektedir? Bu eylem nasıl hayata geçirilir? Hanginizin aklına bu tür sorular geldi? Eminim ki, birçoğumuz bu tür soruları düşünmemiştir. Hatta şimdi bana şunu bile diyorsunuzdur: “Bu ne diyor, kafa mı ütülüyor?”

Dünyada birçok millet, birçok da yaşayan dil vardır. Dillerin birbirleriyle etkileşim hâlinde oldukları bilinen bir gerçektir. Dillerin birbirlerinden sözcük alış-verişinde bulunması doğaldır; ancak bu aşırıya kaçarsa ileride çok büyük sıkıntıları beraberinde getirir.

Ana dilimizi yabancı dillerin saldırısından koruyabiliyorsak, dilimize sahip çıkabiliyoruz demektir. Bunu günümüz Türkiye’si için söylemek güç olsa gerek. Çünkü bu konuda insanlarımızda bir vurdumduymazlık görüyorum. Sokaklarda, iş yerlerinin tabelalarında, gazetelerde, televizyonlarda akıl almaz sayıda yabancı sözcük göze çarpıyor. Demek ki, dil bilincine daha varamamışız. Dili çok ciddîye almıyoruz. Yabancı dil hayranlığı başını almış gidiyor âdeta. Bunda da birilerine karşı kendimizi bilgili gösterme düşüncesi var gibi. Yabancı dildeki sözcükleri kullanırsak birilerinin gözünde bilgili görünürüz, insanlar bize çok farklı bakar, diye düşünüyoruz herhâlde.

Bazılarınızın aklına şu gelmiş olabilir: “Yabancı dil öğrenmek gereksiz midir?” Kesinlikle gereksiz değildir. Aksine bu durum bir gerekliliktir. Atalarımız bile bunu; “Bir dil bir insan, iki dil iki insandır.” şeklinde değerlendirmişlerdir. Yabancı dil öğreneceğiz diye, anamızın ak sütü tadındaki dilimizi unutmak ve Türkçe karşılıkları dururken yabancı dildeki sözcükleri kullanmak büyük bir düşmanlıktır kanımca. Yabancı kaynaklı sözcüklerle konuşmak, günümüze kadar getirdiğimiz kültürümüzü ve kişiliğimizi de yitirmemize neden olacaktır.

Günümüzde gelişmiş ülkelerin birçoğu, sömürgecilik sayesinde mevcut oldukları noktaya ulaşmışlardır. Bu da daha çok dil sömürgeciliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün Afrika’da birçok ülke İngilizce ve Fransızca konuşmaktadır. Bu durum bahsedilen yerlerde sömürgeciliğin çok etkili bir şekilde yansıtıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Batı ülkeleri güya oradaki insanları korumaktadır; ama oradaki insanlar açlıkla, sefalette karşı karşıya kalmıştır.

Bu üzücü olay, son yıllarda Türkçe üzerinde de oynanmaya çalışılmaktadır. Bu oyunlara gelmeyeceğimiz muhakkaktır. Dünyanın en köklü ve en zengin dili olan Türkçe, birileri tarafından katledilmeye çalışılıyor. Bu olaya değişik şekillerde alet ediliyoruz. Belki bunun farkında değiliz; fakat artık titreyip kendimize gelme vakti geldi. Özellikle okul çağındaki gençlerimiz ve aydın nitelikteki insanlarımız yabancı sözcükleri kullanmayı çağdaşlaşma olarak görüyor. Bu durum dilimize düşmanca davranmaktan başka bir şey değildir.

Size son olarak şunu söylemek istiyorum: Artık güzel dilimize ve geçmişten günümüze kadar getirdiğimiz eşsiz kültürümüze hep beraber sahip çıkalım.

Devamını Oku

Dilimiz 4

Dilimiz 4
0

BEĞENDİM

ABONE OL

RECEP ÇAĞLAR (MERHUM) ALLAH RAHMET EYLESİN

Dil beş duyu organımızdan birisidir. Tat almamızı sağlar. Bu yönü hayatın akışı içerisinde işlevini hiç ara vermeden işlevini görür,durur.Konuşurken dil denen organımızı kullandığımız için kendi duygu ve düşüncelerimizi anlatmaya yarayan, sahip olduğumuz söz ve sözcük ifade etmemize,yani konuşmamıza da dil denir.Daha önceki yazılarımızda dilin ehemmiyeti,korunması,geliştirilmesi hususlarına dikkat çekmiştik.Dil de bozulma bir anda olacak bir olgu değildir.”Yel kayadan ne götürür” şeklinde Azeri Türk atasözümüz vardır.Bende diyorum ki;Suyun götürdüğü bir yerde birikir zamanla deltalar oluşturur,yok olmaz.Başka bir mevkiye taşınmış olur.Zaten bir sürü ovamız da bu şekilde oluşmuştur.Ama rüzgar yavaş,yavaş götürür hiç geri dönmez.Dildeki yozlaşmada böyle olur yavaş,yavaş olur ama geri dönüşü olmaz.yani “Yel kayadan çok şey götürür”
Dilimizi doğru kullanmaya önem verelim, anlamını kesin bilmediğimiz kelimeyi konuşma ve yazmada kullanmayalım. Kelimeleri yerli yerinde kullanalım. Konuşma dilinde ve gerekse yazı dilinde çok bariz yanlışlar yapılmakta.
Örnek verecek olursak: Hayvanlar yavru yaptı(doğum yaptı) şeklinde bir cümle kullanılmakta. Oysa hayvanların yavru isimlerine göre kullanılır. İnek buzağıladı, koyun kuzuladı,at kulunladı,arı oğul verdi,kuş civciv çıkardı,eşek kürüledi,it,kedi enikledi v.b.Görüldüğü gibi yavrusunun ismiyle adlandırılır doğum olayı.Tüm bu kelimelerin yerine yavruladı,yada doğurdu diyemeyiz.
Bir başka örnek: Ayrılan kişiler birbirine “hoşça kal ” ya da “Güle-,güle kal”diyorlar. Oysa giden kalana “hoşça kal”kalan gidene “güle, güle” demesi gerekir. Doğrusu böyle olmalı.
Bazen hoşça kal yerine ”by,by” denmektedir.tamamen yanlıştır.Tamam yerine ”okey”,msn konuşmalarında da artık hani dilden alınmışta okey kelimesi kısaltılarak ”ok ”denmekte kısaca.Oysa onun yerine yüzde yüz Türkçe olan tamam kelimeli kullanılmalıdır.
Biz eğitimciler eskiden ödev e yazılı kağıtlarını okurken yanlı olan cevabı(X9) işareti koyarak yanlı olduğunu belirtirdik.
Zamanla bu algı değişti.Yanlı olanın üzerinin çizilerek değil,yanına doğrusunun yazılmasının daha doğru olduğu gerçeğine varıldı.O yanlış ise doğrusu ne?Bizler de bu yanlışları tenkit ederek değil,doğrusunu göstererek yanlışı göstermemiz gerekmektedir.
Bundan 800 yıl önce Yunus Emre şiirlerini öz Türkçe ile yazmış ve günümüzde okuyan herkes tarafından anlaşılmaktadır.1277 ılında Karamanoğlu Mehmet bey tehlikeyi sezmiş,tedbir olarak ünlü fermanını yayınlamış.Femanında” Şimdiden girü hiç kimse ne kapuda ve divanda ve meclis ve seyranda Türkî dilinden gayri dil söylemeye.”demiştir.Şeyhe Edebalinin Osman Gaziye vasiyeti de Öz Türkçe olarak kaleme alınmıştır.
Bizim dilimizde yarıya yakın Arapça kelime varken ve de biz bunları istisnasız kullanıyorken,
1936 yılında Kahire’de toplanan Arap dil kurultayı, Türkçe kökenli 3600 kadar sözcüğü Arapça sözlükten çıkarmıştır. Çıkarılan bu sözcükler arasında ”sarık” sözcüğü de vardır.

İşte tüm bunları üst üste koyarak “Yel kayadan ne götürür “demeyelim.Dilimize sahip çıkalım.Unutmayalım ki;Dil=Kültür=Millet eşitliği hiçbir zaman bozulmaz.Bir fikir vermesi bakımından Şeyh Edebali’nin vasiyetini de sizlere sunuyorum
ŞEYH EDEBALİ’NİN
OSMANLI DEVLETİNİN KURUCUSU ve
DAMADI OSMAN GAZİ’YE VASİYETİ :
Ey oğul, artık Bey’sin!
Bundan sonra
öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoşgörmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana…Ey oğul, sabretmesini bil,
vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma;
insanı yaşat ki devlet yaşasın.Ey oğul, işin ağır,
işin çetin, gücün kula bağlı.
Allah yardımcın olsun…
Güçlüsün, kuvvetlisin,
akıllısın, kelamlısın!
Ama; bunları nerede,
nasıl kullanacağını bilmezsen
sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve
iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi
değildir. Bütün bilinmeyenler,
feth edilmeyenler,
görünmeyenler, ancak sen faziletli ve
ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.Ey oğul ! Ananı , atanı say !
Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen ,
yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol ! Her sözü üstüne alma !
Gördüğünü görme ! Bildiğini bilme !
Sevildiğin yere sık gidip gelme !Ey oğul ! Üç kişiye acı :
Cahil arasındaki alime ,
zenginken fakir düşene,ve
hatırlı iken itibarını kaybedene.Ey oğul! unutma ki,
yüksekte yer tutanlar,
aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma !…

Devamını Oku

Kim Bu Hayırsever – George Soros 2

Kim Bu Hayırsever – George Soros 2
0

BEĞENDİM

ABONE OL

RECEP ÇAĞLAR (MERHUM) ALLAH RAHMET EYLESİN

Sevgili okur, ülkemizin neden böyle çok sıkıntı çektiğini hep merak ettim durdum yıllarca.Çünkü ülkemiz 5-10 sene öncesine kadar dünyada kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri idi olarak gösterilir ve kabul görürdü.Bu yazımızda bu hale nasıl geldiğimiz yada getirildiğini anlatmaya çalışacağım.Yeni Çağ gazetesi yazarı Mustafa ASLAN beyin bir yazısından alıntı ile başlamak istiyorum.

“1923’te Lozan Görüşmeleri’nde İsmet İnönü’ye müşavirlik yapan Haham Haim Nahum, İngiltere Başbakanı Churchill’le ve Fransa Cumhurbaşkanı Clemenceao ile görüştüğünde; “Buraya Türkiye’nin üyesi olarak geldiysem de ben asıl İsrail’in Mürşitler Meclisi’nin temsilcisi olarak geldim; size onların kararını bildiriyorum. Bunu biz hahamlar meclisinde kullandık ve size tebliğ etmek için sonucu getiriyorum. Diyorum ki Türkiye varken biz rahat edemeyiz. Türkiye’yi ortadan kaldırmak harple mümkün değildir. Türkiye’yi harp ile İsrail’in emrine sokmamız mümkün değil. O halde 7 maddelik bir ilaç, bir reçete uygulayacağız:
– Türkleri aç bırakacağız bir;
– İşsiz bırakacağız iki;
– Borçlandıracağız üç;
– Dîninden uzaklaştıracağız dört;
– Böleceğiz beş;
– Böldüklerimizi birbiriyle çarpıştıracağız altı;
– Yumuşak lokma yapıp İsrail’e vilâyet yapacağız yedi..” dediği tarihin kayıtlarında ve biliyoruz” Mustafa ASLAN Beyin yazısı devam ediyor. Bakıyoruz bu haham İsrael Devleti kurulmadan İsrael devletinden bahsetmektedir.   Bu yedi maddelik planı hatasız yani sıfır hata ile uygulamışlardır. Ülkemizde ferdiyetçilik ön plana çıkarılmıştır.Yani milletin kimyasını bozmuşlardır.1000 yılık kardeşliğimizi bozmuşlardır.Figuranlar değişse de perde arkasındaki güç aynıdır.
Şimdi George SOROS bu işin takipçisi,destekçisi,planlayıcısı olmuştur.İslam coğrafasında kendine bağlı sadık uşaklar bularak renkli devrimler gerçekleştirmektedir.Ukrayan’da,Gürcistan’da,Polonyada,şimdilerde Libya,Suriye,ve ülkemizi bölüp parçalamaya çalışmaktadır.Ülkemiz aydınlarının bir çoğu bu konuda söylenenleri kula ardı etmektedirler.Ülkemizde SOROS’a bağlı Vakıf e dernekler harıl,harıl çalışmaktadır.Bunlardan birisi, en belirgin ve etkin olanı TESEV vakfıdır.Görünürde iyi hizmetler yapıyormuş gibi görünerek Türk milletini kimyasını bozmaya her gün biraz daha gayret etmektedir.Bize düşen görev ise her yerde,her mekanda,dost sohbetlerinde anlatılmalıdır,
Aksi halde Haham Haim Nahum’un öngörüsü gerçekleşmiş olacaktır. Bundan yaklaşık 2000 yıl önce Oğuz Kağan ”Ey Türk!Titre ve kendine dön” dememiş miydi.BU günde geçerlidir bu buyruk. Selam sevgi ve saygılarımla
EY TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN
Devamını Oku

Kim Bu Hayırsever – George Soros 1

Kim Bu Hayırsever – George Soros 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sevgili dostlar, bizler çoğu zaman asybergin suyun yüzünde kalan kısmını görür ve tamamı bu zannederiz.Oysa aysbergin suyun içinde kalan kısmını görmemiz lazım.Ufacık bir kıvılcımdan bir savaş yada toplumsal ayaklanma,yada devrim diyebileceğimiz olaylar meydana geliyorsa bu durum aysbergin su içinde kalan kısmını göremediğimizden bizi hayrete düşürmektedir.Oysa o kıvılcıma kadar sarf edilen çabadan haberimiz yoktur.

Bu yıl içerisinde Tunus, Mısır,Libya,yemen,Bahreyn,Suriye vb. ülkelerde değişimler olmuşsa bu hasbelkader gerçekleşen bir olay değildir.Perde arkasında halkın makul isteklerini dile getirerek ayaklanmayı sağlayan güçler vardır.Bende bu yazımda bunlara dikkat çekmek istiyorum.Ülkeleri Savaşla ele geçirmenim çok pahalı olduğu artık herkesçe kabul edilen bir gerçektir.Bunun yerine yıpranmış yüzleri kaldırıp bunların yerine yeni yüzler getirerek sömürüye biraz daha devam etmek için çaba göstermektedirler.En bariz örneği Hüsnü Mübarek A:B.D nin en güvendiği isimken bu yüzün yıpranması ne deniyle yerine uluslar arası atom enerjisi eski başkanı BARADEY’i,getirmek istemeleri bundandır.
Tüm bu faaliyetleri anmak üzere kurulmuş sivil toplum kuruluşlar vardır. Bunların başında George Soro’un
Açık toplum enstitüsü gelmektedir. Bütün kadife, Turuncu, Kırmızı vs. devrimlerin destekleyicisi,B.O.P sinin mimarı da odur.
Bu yazım a sizlere George Soros’la ilgili bilgiler sunacağım.Umarım okuyucularımız bilgi sahibi olurlar.
1930 yılında Macaristan’ın Budapeşte kentinde doğan George Soros 1947’de İngiltere’ye göç etti ve London School of Economics’den mezun oldu. Öğrencilik yıllarında düşünür Karl Popper’ın çalışmalarını tanıyan Soros’un düşünce gelişiminde ve toplumsal çalışmalarında Popper’ın önemli bir etkisi oldu. Soros, 1956 yılında ABD’ye taşındı ve kurduğu uluslararası yatırım fonundan büyük bir gelir elde etti. George Soros, 1979 yılında ilk vakfı olan Açık Toplum Fonu’nu New York’da, Doğu Avrupa’daki ilk vakfı olan Avrupa Vakfı’nı 1984’de Macaristan’da kurdu. Bugün 60 kadar ülkede (Orta ve Doğu Avrupa, eski SSCB ülkeleri Guatemala, Haiti, Moğolistan, Güney Afrika, ABD) bulunan vakıflar ağını fonlamaktadır. Bu vakıfların ortak hedefi, açık toplumların gelişimini ve devamlılığını sağlayacak kurumların kurulması ve güçlendirilmesidir. Soros, Orta Avrupa Üniversitesi ve Uluslararası Bilim Vakfı’nın da kurucusudur. 1994 yılında ağ kapsamındaki vakıflara 300 milyon dolar destek vermiştir. 1995 yılında bu miktar 350 milyon, 1997 yılında 428 milyon, 2000 yılında 494 milyon dolara çıkmıştır. Doğu Avrupa ve eski SSCB ülkelerindeki siyasi ve ekonomik değişimler ile ilgili birçok makalesi bulunan Soros aynı zamanda şu kitapların yazarıdır: Simon Schulter tarafından 1987 yılında ilk basımı yapılan ve 1994 yılında John Wiley & Sons tarafından tekrar basılan ‘Finansın Simyası’; Weidenfeld & Nicholson tarafından 1990 yılında basılan ‘Sovyet Sistemini Açmak’; Free Press tarafından 1991 yılında basılan ‘Demokrasiyi Sağlamlaştırmak’; John Wiley & Sons tarafından 1995 yılı Eylül ayında basılan ‘Soros, Soros üzerine yazıyor’ ve 1998 yılında Public Affairs tarafından basılan ‘Evrensel Kapitalizm Krizde’. Soros’un ‘Açık Toplum: Küresel Kapitalizmin Reforme Edilmesi’, başlıklı kitabı Perseus tarafından 2000 yılında basılmıştır. George Soros’un Türkçe’ye çevrilmiş kitapları şunlardır
· Amerikan Üstünlüğü Hayali, Truva Yayınları, Nisan 2005
· Açık Toplum Küresel Kapitalizmde Reform, Truva Yayınları, Eylül 2004
· Küreselleşme Üzerine, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mayıs 2003
· Küresel Kapitalizm Krizde, Sabah Kitapları, Haziran 1999
· Soros Soros’u Anlatıyor, Sabah Kitapları, 1997

Devamını Oku