ŞÜKRÜ IŞIK

ŞÜKRÜ IŞIK

08 Nisan 2024 Pazartesi

P.K. 546….

0

BEĞENDİM

ABONE OL

P.K. 546….

P.K. 546….
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ŞÜKRÜ IŞIK

MEHMET HAYATİ ÖZKAYA
İDEALİST BİR NESLİN HİKAYESİ…..
Ötüken Neşriyat Ekim 2016…

Elimde pimi çekilmiş bir el bombası gibi belki de bir demet kır çiçeği gibi duran bu kitap 192 sayfa, bir solukta okunu verecek cinsten bir kitap…
Neticeten aynen öyle yaptım… Bir solukta okudum da…
Okurken ağladım… Her satırından yaşanmışlığımızın olduğu yıllar bir film şeridi geldi geçti satırların arasından…
Okumaya ara verdim maziye daldım…
Tekrar okudum …
Yıllar sonra çok yanlış bildiğim dip notların doğrusunu öğrenmenin şaşkınlığını yaşadım..

Kitabı hakkıyla yorumlamaya kalksam kitap kadar yazmam gerekir… O nedenle beynimden geçen dalgaları özetleme butonuna basarak yazacam…
Önce şunları hemen ifade edivereyim
1- Bu kitap bir profesyonel senaristin süzgecinden geçirilerek film yapılmalı… Ana eksen bu kitap olmak üzere 1977- 1980 arası Adana ve yaşanmışlıklar…
Mutlak bir film olmalı…
2- Bizim kuşak mutlaka hatıralarını yazmalı…. Her birinin hayatının bir destan olduğunu bildiğimiz bizim nesil toprak olmadan yaşanmışlıkları yazılı hale getirmeli… Ki bu açıdan Hayati hocamın yaptığı çok büyük bir hizmettir… Allah cc milyon kere razı olsun…
3- Her vilayetin verdiği şanlı mücadelede her vilayette bir Yavuz Özkaya gibi şehidimiz olduğu gibi birden çokta Hayati Özkaya gibi eli kalem tutanımız var… Allah rızası için dünkü ……….. tutan eller kalem tutarak o yılları mutlaka kayıt altına almalı, yazmalı.. bir destanlar zinciri oluşturulmalı….

Kitap ana tema olarak bir şehit bir gazisi olan Özkaya ailesinin çekirdek nüvesini oluşturduğu bir eksende 1980 öncesi Adanasını resmediyor…
Tam o yıllarda bende burada olduğum için ben dahil bizim kuşağı anlatıyor…

1976 Eylülünde Adana’da başlayan üniversite hayatım 12-09-1980 ihtilalinde 3 yıllık bir zorunlu ara vermenin akabinde 1984 yılında inşaat mühendisi olmamla son buldu…
Bu süreçte yaşanmışlıklarımız o kadar çok ki, ne anlatılır ne de yazılır…
Bu süreçte beni en çok etkileyen olaylar derseniz ilk aklıma gelenler
Ekim 1978 de Tevfik Pampal hocamın şehadeti, onu Numune hastanesinden alıp tekbirlerle, askeri nizamda üzgün ama vakur bir disiplinle uğurlamamız……
Ocak 1979 da Özkaya kardeşlere yapılan menfur saldırı, Yavuz Özkaya abinin şehadeti Oğuz Özkaya abinin uzun süreli yoğun bakım süreci ve olayın Adana Ülkücü hareket üzerindeki şoku….
31 mart 1979 da Adana Belediye Başkanı Selahattin Çolak’ı kurşunlamaktan zanlı olarak yakalanmam ve ertesi gün Adana numune hastanesinde teşhis sırasında hastanenin içinde kurşunlanmam….
Eylül1979 da Adana il emniyet müdürü Cevat Yurdakul’un öldürülmesi….

Dedim ya….yazılmaz, anlatılmaz sadece yaşanır denilen sınıftan olaylar olaylar olaylar…
Kitap pimi çekilmiş el bombası gibi… Çünkü her satırında sizi o yıllara geri götürüyor…
Kitabın satırları arasında kayboluyor insan
Kitap 1979 yılı, sayfalar o yılın günleri gibi.. Her satır bir saat misali…Kayboluyorsunuz…
Kendinize gelene kadar kitabı bırakıp hatıraların içinde kayboluyorsunuz…

1 Nisan 1979… Vurulduktan hemen sonra, palas pandıras ameliyathaneye aldılar… Hastabakıcı seri bir şekilde üstümdekileri çıkarıyor… Doktorlar hemşireler koşturup duruyorlar.. Hastanenin için de 2 kişi kurşunlanmış, ikiside ameliyathanede….
Tam o sırada ameliyata girecek asistan dr lardan biri geldi kulağıma eğildi “ Sen daha ölmedin mi Oruspu Çocuğu” dedi.. O ana kadar ölüm hiç aklıma gelmiyordu… O an bu iş buraya kadarmış diye düşündüğümü hatırlıyorum…
3 Nisan 1979.. Numune hastanesinde yatıyorum…
Başımızda nöbet tutan arkadaşlarla önce Tevfik Pampal hocamın aziz naaşını almaya geldiğimizde önümüze katıp kovaladığımız devrimci gurubu, bize engel olmak için set yapan Ali Biçer, Yakup Ziya ve diğer Ülkücü tıbbiyelileri konuşuyoruz…
Biz bırakın 5. Kattan aşağı atalım diye bağırıyoruz, onlar hastalara zarar veriyorsunuz, bu Ülkücülüğümüze yakışmaz diyor…….
Sonra Özkaya’lara geliyor laf…
İşte o zaman konuşmuyor, gözlerimizle anlatıyoruz sanki.. Sessiz çığlık dedikleri bu olsa gerek…
İlla konuşacaksak lafı dolandırıyor. iki kız kardeşin perişanlığını, Yakup başta olmak üzere arkadaş çevresinin destek olmak için çırpınışlarını, erkek kardeşlerin vakur duruşlarını konuşuyoruz ama cümleler Yavuz abi ile Oğuz abiye gelmiyor… Onları pas geçiyoruz. Onları bakışlarımızla anlatıyoruz…
Bazı şeyler anlatılmaz yaşanır dedikleri de bu olsa gerek….

Kitapta sadece 78 kuşağı ve 80 öncesi olayları değil…
Ülkücü hareketin temel naslarını oluşmasına katkıda bulunan kıymetleri de bulacaksınız…
Necdet Hocamın Van’dan başlayıp günümüze doğru akıp gelen mücadelesini…
Bu yıllarda yolunun kesiştiği Ayvaz Gökdemir hocayı, Nevzat Kösoğlu abiyi, Galip erdem Amcayı, Faruk Akkülah hocamı, Hasan Çulhaoğlu amcayı…

İşte bu mümtaz şahsiyetleri okurken bir bakacaksınız pimi çekilmiş el bombası gitmiş elinizde bir demek kır çiçeği olmuş… Buram buram Anadolu kokan kır çiçekleri…
Ebediyete uğurladıklarımıza rahmet, yaşayan büyüklerimize hayırlı ömür diler iken yine satırlar arasında kaybolacaksınız…
Dostlar,
Benim gibi o yıllarda Adana’da bulundu iseniz kitabı her okuduğunuzda o yıllara gidecek, satırların arasında kaybolacak, perişan olacaksınız…..
Eğer o yıllarda Adana’da değil iseniz kitabı okurken benzer olayları bulunduğunuz şehirlerde yaşadığınızı hatırlayacak, bilinç altında mukayeseler yapacaksınız….
Bizim kuşak değil de yeni nesilden bir genç iseniz her satırda “ Hadi canım, hadi yaaa, vay beee” gibi minik cümleler kurarak destek alacaksınız….

Hayati Özkaya Hoca’mdan özür diliyorum…
“Okuyunca yorumlarımsın” diye rica etti ama yorumlayamadım hocam..
Hakkını helal et.. O yılları bir daha yaşadım senin satırlarında….

Toparlamak adına biraz duygusallığı bırakıp son söze gelmeye çalışırsam….
Sıcak denizlere inemediği için ekonomisi zora giren SSCB boğazlardan geçebilmek umuduyla Türkiye üzerinde yaptığı 5. Kol faaliyetleri sayesinde, yollar yürümekle aşınmaz diyen iktidarlardan da yüz bularak okullarda, fabrikalarda, mahallelerde yürüttüğü komünist faaliyetlerle Ülkemizi kızıl emperyalizme teslim provaları yapılırken önceleri Necdet hocam ve benzeri münevver memleket sever insanların alt yapısını oluşturduğu, tam bu dönemlerde sürgün dönüşü siyasete giren Alparslan Türkeş başkanlığındaki MHP ve akabinde mevcutlarının bir çatıda toplanması ile oluşan Ülkücü kuruluşlar içerisinde vücud bulan Anadolu insanının, Ülkücü gençlerin, Komandoların şanlı direnişi, sokak sokak, sınıf sınıf , semt semt mücadelesi, binlerce şehit on binlerce gazi verme pahasına üllkemde oluşturdukları geçit verilmez setler sayesinde Anadolu’da istediğini bulamayan SSCB Afganistan üzerinden sıcak denizlere inme hamlesi yapmak zorunda kalmış… 8 yıl süren savaşlar neticesinde oradan da sıcak denizlere inemeyince 1990 lı yılların başında dağılmıştır.

Bu nedenle 80 öncesi verilen mücadelenin bir Çanakkale bir Kurtuluş savaşı kadar şanlı olduğunu düşünüyorum..
İşte bu şanlı mücadeleden bir kesit olan PK 546 kitabının yazarı Mehmet Hayati Özkaya hocamı bu duygu ve düşüncelerle kutluyorum.. Tebrik ediyorum…
Yüreğine sağlık Hayati kardeşim, sağol, varol…..

Sürçü lisan etti isek affola…
Şükrü IŞIK Adana