ZAHİDE UÇAR

ZAHİDE UÇAR

01 Nisan 2024 Pazartesi

OY

OY
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ZAHİDE UÇAR

Seçim var öyle mi? Nasıl bir seçim? Tarafsızlık yemini eden partili Cumhurbaşkanı’nın devletin, (yani bizim) bütün imkanlarını kullanarak oy istediği bir seçim… İstifa etmesi gerekirken istifa etmeyen, seçim güvenliğinden(biraz komik oldu) sorumlu bakanların gene devlet imkanlarıyla oy istediği bir seçim… Antidemokratik… Yasaların paspas yapıldığı bir seçim… Oy istiyorlar? NİYE!? Milleti, ülkeyi, yasaları, kasaları oyduğunuz yetmedi mi?

Şakağıma namluyu dayasanız bile birinize değil oy, günahımı bile vermem. Neden mi?? Dinleyin o zaman;

Size oy vermek demek, ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarına, şehitlerimize ihanet etmek demektir de ondan. Size oy vermek demek, milli bayramlarımıza getirdiğiniz yasağa onay vermek demektir! EGE’de ADALARIMIZI Yunanistan’a vermenize, petrolümüze çökmelerini seyretmenize onay vermek demektir de ondan.

Size oy vermek demek, kışlaya, okula, camiye soktuğunuz ihanet siyasetine onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, Kuddisi Okkır, Albay Ali Tatar, Milli kahramanımız Gazi Albay Abdülkerim Kırcı’nın katline onay vermek demektir. Size oy vermek demek, kozmik odanın açılıp, savaş sırlarının CİA’ya servis edilmesine onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, BOP’ne, yani Sevr’e onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, emperyalist proje gereği 17 milyon işgalcinin ülkemizde kalıcı hale getirilmesini onaylamak demektir.

Size oy vermek demek, Türkiye’nin yer altı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamanıza-yağmalatmanıza onay vermek demektir. Zeytinlerimizi, ağaçlarımızı, ormanlarımızı, yaylalarımızı, sit alanlarımızı, kıyılarımızı yok etmenize onay vermek demektir.

Size oy vermek demek; tarımı, hayvancılığı ve üretimi bitirmenize onay vermek demektir. Atatürk’ün kalelerimiz dediği fabrikaları satıp, arazilerini yağmalamanıza onay vermek demektir.

Fakirden alıp zengine veren zalimliğinize bir de oy mu vereceğiz?

Size oy vermek demek;

Müzelerimizin soyulmasına onay vermek demektir. Restorasyon bahanesi ile, tarihi camilerin bile soyulmasına onay vermek demektir.

2002 yılında, makam araçlarını kaldıracağım sözü verip, binlerce lüks makam araçlarıyla, işgal güçleri gibi, bizim cebimizden bizlere yaptığınız güç gösterisine mi oy vereceğiz?

Size oy vermek demek; Montrö Antlaşmasını delmek için, ABD projesi olan Kanal İstanbul projenizi onaylamak demektir ki;

Bu proje gerçekleşirse Karadeniz cehenneme dönecek, belki de İstanbul ‘un elimizden çıkmasına neden olacak.

Size oy vermek demek, ülkemizin kara para cenneti olmasına, uyuşturucu cenneti haline gelmesine, uyuşturucu baronlarına vatandaşlık verilmesine, ülkemizin utanç verici bir şekilde gri listeye alınmasına onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, ülkemizin Londra bankerlerine soydurulmasına onay vermek demektir.

İhale cambazlığıyla astronomik maliyetlerle ihale edilen, Türk parası yerine dolarla ödenen, yani torunlarımızı bile haraca bağladığınız ihale katakullenize onay vermek demektir. Bizler fakirleşirken, sizlerin sürekli zenginleşmesini onaylamak demektir. Ağzını açanı kadılarınıza teslim edip, kendi suçlarınızdan “Allah affetsin” diyerek yırtmanızı ve TİRANLAŞMANIZI onaylamak demektir.

Sizlere oy vermek demek, sahte diplomalarınızı, gösterilemeyen diplomalarınızı onaylamak demektir. Size oy vermek demek, yalanı, ahlaki çöküşü, şiddeti, kibri, kadın cinayetlerini cesaretlendiren yargı(!) sisteminizi onaylamak demektir. Bitmeyen çocuk tecavüzlerini önleyemeyen politikanıza onay vermek demektir.

Sizlere oy vermek demek, misyonerliğin serbest bırakılmasına, Barholemeus’un Ekümeniklik iddiasına sessiz kalarak onaylamanıza, Yunan vatandaşlarına vatandaşlık verip metropolit atanmasını sağlamanıza onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, Türk ve Türkçe düşmanlığınıza, MİTİNGLERİNİZDE bir milletin bağımsızlık simgesi olan TÜRK BAYRAKLARINI çöplere atıp, üzerine oturulmasına sessiz kalmanıza onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, belediye imkanlarını tarikatlara, yandaşlarınıza seferber etmenize onay vermek demektir. Rüşvete, rüşvet parasıyla umre ziyareti yapanlara onay vermek demektir…

Size oy vermek demek, şeker fabrikalarını yok edip, Küresel şirket Cargill’in ürünlerini piyasaya hakim kılmanıza, kanserojen şıranın kullanım kotasını sürekli artırmanıza onay vermek demektir.

Anadolu gibi dört mevsimi olan bir ülkenin tohumunu yasaklayıp, Anadolu topraklarının RAHMİNİ KOPARIP ATARAK, Türk çiftçisini küresel şirketlerin tohum ve ilaÇ TEKELİNE mahkum etmenize onay vermek, beni zehirle demektir.

Size oy vermek demek, kendiniz devlete vergi vermediğiniz halde, bizlerden aldığınız vergilerle sürdüğünüz Lale Devri saltanatını onaylamak demektir.

Size oy vermek demek, cehaleti, ötekileştirmeyi, hakaret-tehdit dilini, Ortaçağ karanlığını onaylamak demektir.

Size oy vermek demek;

Kan ile kazanılmış bir ülkenin vatandaşlığını utanç verici reklamlarla dışarıda pazarlamanıza onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, parası olanın askerlik yapmadığı, Anadolu çocuklarının işsizlik yüzünden paralı asker olduğu ve sürekli garibanın şehit olduğu bu zalim sistemi onaylamak demektir.

Size oy vermek demek; Barzani’yi imar etmenize, Türk Vatandaşına verdiğiniz ücretten daha ucuza elektrik vermenize, Yahudi Barzani ile GURUR DUYMANIZA onay vermek demektir.

Size oy vermek demek, Irak Türkmenlerini Barzani’nin insafına terk etmenizi onaylamak demektir.

Size onay vermek demek, Talabani ile aynı görüşü paylaşıyoruz itirafınızı onaylamak demektir.

Size oy vermek demek, Müslüman gömleği giyip, Ortadoğu coğrafyasında TRUVA ATI olarak görev yapmanızı onaylamak demektir.

Dilime düşmansın, dinime düşmansın, tarihime düşmansın! Sana niye oy vereyim? Ben mazoşist miyim?

SİZ BİZDEN OLSAYDINIZ, ÜLKEYİ YÖNETMEK İÇİN GELİRDİNİZ. SİZ BİZDEN OLMADIĞINIZ İÇİN ÜLKEYİ ELE GEÇİRMEK İÇİN GELDİNİZ.

Art niyetle geldiğiniz için;

Bütün kurumları İŞGALCİ MANTIĞI İLE ele geçirdiniz. ÜLKENİN BÜTÜN TEMEL DİREKLERİNİN ALTINI (OY)dunuz! Bu ihaneti başardığınız için mi oy istiyorsunuz?

Ben, Çanakkale gazisi Çolak Şükrü’nün torunuyum.

Bu ülkede milyonlarca Çolak Şükrü, Topal Osman, Halime Çavuş, Kara Fatma ve Şerife kadınların torunları var. Biz o ruhu KAYBETMEDİK! KAYBETMEYECEĞİZ!

Kazandık dediğiniz yerde kaybedeceksiniz!

Devamını Oku

CİNAYET İŞLEMEYE DOYMADINIZ!

CİNAYET İŞLEMEYE DOYMADINIZ!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ZAHİDE UÇAR

2002 YILINDAN BERİ BAZEN TEK TEK, BAZEN TOPLUCA ÖLÜYORUZ!

İşçi olduk; madende, inşaatta, yandaş patronun masraf olmasın diye yeterli tedbir almadığı her yerde öldük. Yerin altında kaldı cesetlerimiz, iyi öldüler dedi vicdanı olmayan ruhsuz bir bakan!

Asker olduk; kumpaslarda, neden savaştığımızı bilmediğimiz yerlerde öldük. Paralı asker, fıtratında var ölmek dedi çocuklarına çürük raporu alan vicdanı pörsümüş ötekiler.. Tedavi ettirip, Ankara’nın göbeğinde eleman devşirmelerine göz yumdukları İŞİD diri diri yaktı ikimizi. Yakma emrini veren cani benim yurdumda, Antep’te işyeri açtı. Yakalanıp serbest bıraktıklarını basından öğrendi benim halkım. Oysa saklamışlardı yandığımızı anamızdan-babamızdan…

Hendeklerde öldük. Çünkü hendekler kazılırken kazanlara, bomba düzenekleri kuranlara kol-kanat gerdi bizden gibi görünenler. Sonra birden girin hendeklere dediler bize. Kıbrıs Savaşında verdiğimiz şehit sayısından fazla öldük. Ötekilerin keyfi öyle istiyor diye öldük biz.

Doktor olduk, hemşire olduk, öldük. Giderse gitsinler dediler bize. Yerimize Suriyeli, Filistinli, Iraklı, Afgan doktorlar getirmek için…

Deprem oldu, 3 gün vatansız, sahipsiz göçebeler gibi öldük. Diri diri öldük. Bağırarak, donarak öldük. Biz bağırarak ölürken evlerimiz soyuldu. Çocuklarımız kaçırıldı… Adeta; “bırakın ölsünler” dedi birileri…

Kadın olduk, sokaklarda kuş gibi avlandık. Ölmeye devam ediyoruz. Kadın erkek eşitliği fıtrata aykırı dedi birisi. Oysa eşitlik fiziki anlamda değil, adalet ve fırsat eşitliği anlamında bir eşitlikti. Kültürleri o kadarına yetmedi.

Kadın çalıştığı için işsizlik artıyor dedi ortaçağ kalıntısı bir bakan. Kadın aşağılandıkça, değersizleşti. Değersizleştikçe “öldür, kurtul” dedi canavarlar. Şiddet diliyle ŞİDDETİ BESLEDİLER…

Hep öldük biz. Biz öldükçe, onlar zenginleşti. Pudra şekeri çekti bazıları… Kimi dolar saçtı sosyal medyada… Kimi armatör oldu, kiminin oda dolusu tapusu…  Ayakkabı kutularında saklandı dolarlar… Biz ise hep öldük. Yemen’de, Filistin’de, Kafkaslarda, Balkanlarda öldüğümüz gibi öldük.

Nemrut Paşa’nın varisleri Boğazlayan Kaymakamı Kemal  Bey’in varislerini boğazlamaya devam ediyor.

Biz ölmeye devam ediyoruz. Kanımdan olanlar Seri katilleri alkışlıyor.

Kubilay’ın başını kör testere ile kesenlerin varisleri, Kubilay’ın varislerini kesmeye devam ediyor. Kubilay’ın kafasını kesenlerden biri olan hain Esat Erbil’in mezarına bir müftü yardımcısı çocuklarımızı götürüp dua ettiriyor.

Kubilay’ın beş komutanı diri diri mezara gömüldü. Üstlerini örtmek için ölmeleri bekleniyor.

İdam cezası kalktı diyorlar. Bütün katiller, ajanlar, hainler, terör örgütü elemanları, uyuşturucu baronları, hırsızlar, resmi evrakta sahtecilik yapanlar için idam cezası kalktı. Ulus devleti savunan askerler, vatanseverler, bütün uğursuzluklara, yağmaya, cinayetlere karşı duranlar için idam cezası devam ediyor. Nemrut Paşa, Esat Erbil, Şeyh Sait, İskilipli Atıf, Seyit Rıza varisleri Türk askerini boğazlamaya devam ediyor.

İki gün önce 84 yaşındaki Orgeneral Çetin Doğan, diri diri tek başına gömüldüğü esir evinde hastalandı. Eşine hastaneye kaldırıldıktan sonra haber verildi. Eşinin açıklamasına göre, o kadar sancılanıyor ki, acil butonuna bile basamıyor. Paşa Ege Üniversitesinde ameliyat oldu. Geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Esirlerden Orgeneral Fevzi Türkeri 83 yaşında. Korgeneral Yıldırım Türker 83 yaşında. Tümgeneral Cevat Temel Özkaynak 79 yaşında. Tümgeneral  Erol Özkasnak 78 yaşında… Birçok sağlık sorunları var. Haklarında dava açan F-CİA yargıcı şimdi hapiste ama esir aldığı komutanlar da hala esir tutuluyor. Adalet yerini bulsun davası değil, KİN DAVASI nedeniyle içerideler.

Bu arada domuz bağı ile insan öldüren, Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan’ın katili Hizbullahçılar hastalık bahanesi ile serbest bırakıldı.

Sivas’ta insanları diri diri yakanlar hastalık bahane edilerek serbest bırakıldı.

40 İNSANIMIZIN KATİLİ, bebek katili Öcalan için üç defa gizli af çıkartanlar, beş paşamızı ölsün diye bekliyor. Bebek katiline LCD Televizyon veren, kaldığı yeri İtalyan kağıtla kaplatan, spor aletleri      veren, canı sıkılmasın diye yanına teröristlerden arkadaş gönderenler, Çetin Paşa’yı tek başına bir odaya diri diri gömdü.

İnsanların bir kısmı sanıyor ki, kin sadece bu paşalara yönelik. HAYIR! Bu kin T.C. Devletinin kuruluş değerlerine sahip çıkan bütün Türklere karşı duyulan kinin askerler üzerinden bir ifade şeklidir. Bizi nasıl uyarmıştı Mareşal Mustafa Kemal Atatürk?

“Türk Milletine taarruz eden düşman önce Türk Subayını aşağılamak ister” diyerek uyarmıştı değil mi?

Ergenekon, Balyoz ve türevi  kumpas davaların aslında Türk Milletine kurulan bir tuzak olduğu anlaşılabilseydi, “Türklüğümden estağfurullah” diyen hain, İngiliz-Yunan sevici  Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin varisleri bu kadar cesur olamazdı. Türk Milleti bu gerçeği anlayıp kumpasların karşısında güçlü bir şekilde duramadığı için bu günkü karanlık süreci yaşıyor. Türk Ordusu Genelkurmay Başkanları  ve kuvvet komutanları tarafından feda edilmeseydi, Türkiye bu günkü tabloyu yaşamazdı.

Türk askerinin başına, AKP Liderinin dua ettiği Amerikan askerleri çuval geçirdiğinde, Neçirvan Barzani resim çekiyordu. O Neçirvan Barzani kırmızı halılarda kabul edildiğinde T.C. Devletinin büyük bir beka sorunuyla karşı karşıya kaldığını bağıra bağıra haykıracak gerçek bir muhalefetimiz olsaydı, bugün bu rezillik yaşanmazdı.

Demirtaş ile yatıp, Kavala ile kalkan muhalefetin;

Yargıyı kullanarak ölüme mahkum edilen paşalara gerçek anlamda sahip çıkmayışları ne anlama gelir?

Askerler üzerinden Türk Milletine parmak sallayanlara pasif destek anlamına gelir.

Bu yaşıma gelene kadar çok kötü insanlar gördüm. Kötü dediğimiz insanların 9 kötü yanı varsa, iki iyi yönü vardı. Yaşadığım 22 yılda, kötülüğün bedenlendiği, vicdanı olmayan, sadece kötülükten beslenen bu kadar ruhsuz insanın nasıl örgütlü hareket edebildiğini ürkerek izliyorum.

Cinayet işlemeye doymadılar. Seri katil olsa 22 yılda biraz utanır, vicdanı harekete geçerdi. Bunların vicdanı tamamen ölmüş, uyanmıyor.

Biat etmeyenlere İDAM CEZASI DEVAM EDİYOR.

Ve;

Beş paşamızın eşleri hasta olmaktan korkuyor. Ölmekten korkuyor. Kendileri için korkmuyor. Eşleri yalnız kalır, esir evinde onlara moral desteği veremeyiz diye korkuyor. Bu çok acı bir gerçek.

Türk Milleti olarak seyirci kaldığımız sürece bu cinayetin ortağıyız. Bizlerin suskunluğu, onların öldürülmesine neden oluyor. BU CİNAYETE TEPKİ VERELİM.

Paşalara ve paşalar üzerinden ailelerine işkence yapanlara diyorum ki;

Yatağınızda ölemeyin! Bu topraklarda yatacak bir mezarınız olmasın. Yaptığınız zulmün aynısını yaşamadan ölmeyin!

Zahide UÇAR (08. 03. 2024)

Devamını Oku

İHANET DİZİSİ

İHANET DİZİSİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ZAHİDE UÇAR

20 Yıldır yaşamadığımız ihanet kalmadı. Bu kadar da olmaz dediğimiz her kötülük oldu. Kötülüğün bedenlenmiş halini gördük. Örgütlü cehaletin kötülüğü nasıl besleyip derinleştirdiğini gördük.

Emperyalist odaklarla anlaşıp ülkenin başına çöreklenen kötülüğün ihanet dizisine şahit olduk. Ellerine verildiği anlaşılan işgal yol haritasının tek tek uygulandığını gördük. Böyle bir yapı, kurumlarıyla oturmuş bir devlette bir gün yerinde oturamaz. Bunlar oturdu. Hem de adına, diline, devletine düşman olduğunu açıkça ifade eden bir yapı… Yapılan onca ihanet neden normalleştirildi? Yargı, devleti koruması gereken kurumlar neden görevini yapmadı da, bu işgale seyirci kaldı?

Bugün anlamamız gereken şudur;

Muhalefet, büyük büyük(!) iş adamları, Özkök’ten itibaren Genel kurmay Başkanları, gayri milli müesses nizam, yani;

Arka yüz devlet…. Hepsi bu ihanet projesine bir şekilde el vermiştir. Görünen o ki, bir şekilde ortaklar.

Siyaseten yasaklı birinin parti kurması mantıklı mıdır? Parti kurmasına izin verildi. Yüksek yargı kimlerin üfürmesi ile siyaseten yasaklı bir ismin parti kurmasına sessiz kaldı? Sonra ana muhalefet partisi başkanı hangi telkinle siyasi yasağın kalkmasına olur verdi? Yasaların etrafından dolanarak Siirt seçimleri nasıl yenilendi?

20 yılda tarım ve hayvancılığı bitirdiler. Bütün fabrikalarımızı özelleştirme yalanıyla yağmaladılar. Üretmeden tüketen bir toplum yaratıp, ülkeyi borç batağına sürüklediler. Eğitimi bitirdiler. Şimdi de pedagoji formasyon sertifikası olmayan(çünkü formasyon şartını kaldırdılar), inandığı dini bile bilmeyen yarı cahilleri okullara soktular. Laiklik ilkesi ayak altında. Tarikatları kapatan yasa ayaklar altında. T.C. Devletinin bütün kurumları çökertildi. T.C. Devletinin hafızası Cumhuriyete ait ne varsa yok edilerek siliniyor. Yeni nesil T.C. Devletini kuranlara ait bir eser bulamasın, Cumhuriyeti kuranlar hiçbirşey yapmadı sanıp, kurucu değerlere sahip çıkmasın istiyorlar.

Milli bayramları yasaklanan bir ülke olur mu? Milli bayramlarını kutlayamıyorsan, sana bayramını, marşını, andını yasaklayanların İŞGALCİ olduğunu bileceksin.

Anayasası ayaklar altına alınan bir ülke ya işgal altındadır, ya da darbe yapılmıştır. Turuncu darbe! Darbe Ergenekon süreciyle başladı. Bu gerçeği MİT, Genelkurmay, Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Savcıları, Muhalefet bilmez mi? Bal gibi bilir! O yüzden diyorum ki, ülkemizde olanlar konusunda gizli bir işbirliği var.

AKP geldiğindi asgari ücretli sayısı %9 iken, 2024 itibarı ile %62 dir. Çünkü bilinçli olarak halk fakirleştirildi. Eskiden asgari ücreti çıraklar alırdı. Bir kişi kazanır, 10 kişi geçinirdi. İşçiler emekli olunca orta halli mahallelerden ev alırdı. Bugün çocuğunu okutamıyor. AKP 20 yıldır servet aktarımıyla halkı soyuyor.

AKP sularımızdan tutun, bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı yağmalıyor, yağmalatıyor. Altın dahil, çok daha kıymetli madenlerimiz, bugün Afrika’da bile terk edilmiş vahşi yöntemlerle yağmalanıyor. Çıkartılan madenlerin %1’i ülkemize kalıyor. Böyle bir soygunu açık işgal olsa yapmaya cesaret edemezlerdi. Yirmi yıllık tecrübemizden bu yağmanın iç yüzünü çözümleyebiliriz;

Mafya sistemiyle yönetilen(aslında üzerine çökülen) bir ülkede, o madenlerden içeridekilerin pay almadığına inanacak kadar aptal değiliz. Yoksa maden yasası 29 defa niye değişsin değil mi?

Onlar sürekli zengin olsun, koltuklarında oturabilsin diye biz ölüyoruz. Sularımız, topraklarımız, göletlerimiz zehirleniyor. Bu gidişi gördüğüm için 15 yıl önce; “biz ekonomik açıdan Somalileşiyoruz” diye yazmıştım. Ne yazık ki öngörüm gerçek oldu.

Bu rezillikler yetmedi, ülkeyi uyuşturucu cenneti yaptılar. Öyle ki, kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronlarının vatandaşlık alıp ülkemize yerleştiğini öğrendik. Ülkemizi uyuşturucu ve kara para aklamaktan gri listeye aldılar.

Ülkeyi soya soya batırdılar. Gri listeye alındığımız için Londra tefecilerinden %10 faizle(batık başka ülkeler en fazla %5 ile alıyor)borç alıyorlar. Artık % 10’la bile alamıyorlar.

Ülkemizin bütün sınırları açıldı. İpini koparan ülkeye dolduruldu. Amerikan askeri Afganlar hiçbir engele takılmadan ülkemize gelmeye devam ediyor. Genç erkekler eşyasız geliyor ve kayboluyor. Belli ki onların yerleri hazırlanmış, oralara yerleştiriliyor. İŞİD içimizde, İnsanları domuz bağıyla diri diri gömen Hizbullah meclise taşındı, Kürdistan özerk bölgesi istiyor. Ülkemizde 17 milyon geçici sığınmacı olduğunu bakan ağzından kaçırınca öğreniyoruz. Suriye’den gelenlerin beyana dayalı sağlıkçı, eczacı, doktor olarak çalıştığını öğreniyoruz. İçlerinden MOSSAD çıktı. Hatta Ruslara nasıl verildiğini öğrenemediğimiz Akkuyu Nükleer Enerji santralında Rus vatandaşı bir İŞİD elemanının çalıştığının tespit edildiği iddia ediliyor. Bir ülke bu kadar ihaneti nasıl kaldırır?

AKP Kalkınma Ajanslarıyla ilan etmeyi planladığı federal devletin eyalet çalışmalarını tamamladı. Siz bu gerçekleri ana ve yavru muhalefetten duydunuz mu? Duyamazsınız! Çünkü BOP içindeler. O yüzden mış gibi muhalefet yapıyorlar.

Ege’de 20 adamızı Yunanistan’a hediye ettiler. Pontus kardeşliği mi diye sorma hakkımız var. T.C. Devletine ait kıta sahanlığında ABD ve Yunanistan petrol çıkartıyor. Bu duruma AKP göz yumuyor da, muhalefet de kıyamet koparmıyor. Neden?

AKP’nin silahlandırılmış, eğitilmiş paramilet yapıları var. Kimi AKP’li ortam oluşturulunca 50 komşusunu öldürmeyi planladığını bir televizyondan ilan ediyor. Bir başkası Hamas’ın yaptığını biz Türkiye’de yapabiliriz diyor. Hepsi serbest Anlamı ne? İktidar ulus devlete, devletin kurucu değerlerine sahip çıkanları korkutup sindirmek için yol veriyor.

Manisa TSO Başkanı Mehmet yılmaz, hazine arazilerinin kalıcı olarak geçici sığınmacı Suriyelilere verildiğini açıkladı. Yılmaz hazine arazilerinin Birleşmiş Milletler’den gelen fon aracılığı ile kalıcı olarak Suriyeli sığınmacılara verilmek istendiği, ancak kendisinin bu projeyi imzalamadığını ifade etti. Aydın, Bursa, Balıkesir bu projeyi imzalamış. Projeye göre Suriyeliler asli unsur olacakmış. Projenin açılışı;

Türkleri Anadolu’da etnik gruplardan biri haline getirerek boğup, yok etmek. Ne demişti AKP’li İhsan Yavuz? “AKP TÜRK PARTİSİ DEĞİLDİR” dedi. Biliyoruz merak etmesinler.

Türk partisi olmadıkları için Türk’e ait her şeyi yok ediyorlar.

AKP OKULLARA NEDEN Arapça dersi koydu. Yasaları çiğneyerek Arapça tabelaların asılmasına niye izin veriyor? Üç köy tabelasına önce Arapça, sonra Türkçe ismi yazılmıştı. Üniversitelerde Arapça tez yazma modası başlatıldığını öğreniyoruz. Siz yıllarca bir gecede dilimiz değişti yalanını boşuna mı söylediler sanıyorsunuz. Türkçeyi çok dilli federasyonun dillerinden biri yapmanın ön çalışması… Yani etki ajanlığı..

AKP Diyanet üzerinden İran örneğinde olduğu gibi, geleceğin ahlak polislerini yetiştiriyor. Hangi dinin ahlak polisi? İnanıyoruz dedikleri dinin kurallarına uyamadıkları için, kendi ahlaklarına uydurdukları Muaviye dininin…

AKP 20 YILDIR Türk Milleti ve Türk adıyla, kültürüyle, kuruluş değerleri ve Ata’sı ile AÇIKÇA SAVAŞIYOR. Ve sona geldiler. Yerel seçim sonrasını bekliyorlar.

Bir köşe yazısında ancak özet yazabildiğim bu yaşanmışlıklar bize ne anlatıyor?

Türkiye’ye büyük ölçekli İş adamları ihanet etti. Çıkarlarına teslim oldular. Çünkü AKP SENDİKALARI BİTİREREK onlara ucuz işçi imkanı sundu. Bu süreçte iş adamlarının vatansız olduklarını gördük. Vatansız paranın Türkiye uzantıları…

Üniversiteler sustu. Bu durum bize üniversite kadrolarının ezici çoğunluğunun ülkeyi saran örümcek ağlarında görevli olduklarını gösterdi. Sahi, yere göğe konamayan eski Cumhurbaşkanı Sezer’i gören var mı? Üstelik Sezer bir hukukçu. Cumhurbaşkanı olmuş bir isim, yasaların paspas yapıldığı yerde tek laf etmez mi?

Eski vekiller, birkaç isim dışında kayıp bakanlar… Bir kesim pusulayı şaşırmış, halkı suçluyor. Oysa asıl iş birlikçiler bu saydığım kesimdir. Sezer gibileri, Genelkurmay Başkanları’nı, yüksek yargıyı ağzına alamayanlara garibana vurmak kolay geliyor.

Geldiğimiz noktada, yerel seçimler bize bir gerçeği gösterdi:

Gösterilen adaylara, irili ufaklı muhalefet partilerinin aday yarışına baktığımızda, Gayri Milli müesses nizam, yani arka yüz devlet ve küresel şirketler AKP’nin yerel seçimlerden güçlü çıkmasını istiyor. Muhalefet bu projeye ortak görünüyor.

Muhalefet partileri isteseydi bambaşka bir Türkiye olabilirdi. Mühürsüz oylar kabul edildiğinde Sine-i Millete dönselerdi, bugün bambaşka bir ülke olabilirdi. Olmadığı gibi, CHP Konya milletvekili Atilla Kart’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı müracaatı Kılıçdaroğlu geri aldırdı. Bir gün Muharrem İnce’nin “adam kazandı” açıklamasının arka yüzü ortaya çıkacaktır.

Muhalefet olur vermese ülkenin rejimi değişir miydi? Değişemezdi! 1980 öncesi Erbakan “anahtarı bendedir” diyerek meclisi kilitlemişti. Üstelik milletvekili sayısı olarak da güçlü değildi. Günümüzün muhalefeti yazdığım konularda tabanını meydanlara çıkarıp çok ses getirecek mitingler yapamaz mıydı? Yapmadı.

Bu ülkenin vatan kaygısı olan kesimi önce Cumhuriyet Mitingleri ile meydanlara çıktı. Sonra içlerine provokatörler girdi. Mitingler bitirildi.

Gezi ile başlayan süreç bütün ülkeye yayıldı. Gezi halkın birikmiş tepkisinin eyleme dönüşmüş haliydi. Gene provokatörler devreye girdi. Çocuklarımız öldürüldü. Öldüren polislere bir maaş ikramiye verildi. Çok sayıda insanın ya gözü çıktı, ya da yaralandı. Muhalefet bu isyan hareketlerini bile siyasete taşıyıp bir güç olamadı demeyeceğim. Olmadı!

Evet, karanlık bir tablo sundum. Bu açıklamalardan nereye varacağım?

Bu yerel seçimler sonrası çok karanlık bir süreç bizi bekliyor. Dört yıl seçim yok. Zaten seçimler göstermelik hale geldi. Bu durumda ne yapacağız?

Muhalefete rağmen, her ilde, ilçede DEM gibi bölücü partiler hariç, muhalefet adaylarını destekleyeceğiz. Bulunduğumuz il ve ilçede muhalefin hangi adayı güçlü ise o adaya oy verin ki, oylar bölünmesin. Çünkü AKP yolunu seçimde aldığı oy oranına göre belirleyecek. Türkler Türk Milletine kurulan tuzağı muhalefete rağmen bozabilir. Bozmalıdır. Bu durum muhalefetin işbirliğini desteklemek değildir. AKP’nin karşısında gücümüzü göstermektir. Sonrası, sonraki süreçte değerlendirilir.

Zahide UÇAR (28.02 2024)

Devamını Oku

BIKTIM!

BIKTIM!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

ZAHİDE UÇAR

Halk uyuyor(!)muş…

Çok farklı gruplardayım. Bilgi paylaşımı ve yorumları uzun süredir takip ediyorum. Hemen herkes halktan şikayetçi. Halk tepki vermiyormuş. Tepki vermeyen bir halk ile bir şey yapılamazmış. Sanki bir şey yapmaya kalkmışlar gibi… Bu yorumu mühendisler, doktorlar, öğretmenler, emekli askerler, hukukçular, mimarlar, öğretim görevlileri, yazar-çizerler, siyasiler, yani aklı başında olması gereken insanlar yapıyor. Ben artık gerçekten bu firar etmiş akıldan çok sıkıldım. Hadi biraz bu kesime ayna tutalım;

AKP, yani siyasal İslamcılar ABD ile anlaşarak 80 yıllık kinleriyle ülkeyi ele geçirdiğinde, kurumlar henüz çökertilmediği dönemde sizler halktan fazla olarak ne yaptınız?

2007 Yılında Turuncu Darbe Ergenekon adıyla başlatıldığında; “Bir terör örgütüne milli destanın adı verilir mi” diye soracak kadar körleşenlerin arasında mıydınız? Türk Milletine, çıkış noktası olan bir destanla mesaj verip, sizi gene Ergenekon’a tıkacağız, yani Anadolu’dan süreceğiz meydan okumasını okuyamadınız mı? Elini taşın altına koyanlar tek tek toplanırken, yargıya saygılıyız korosuna katıldınız mı? Esir alınan o insanların ailesini hiç aradınız mı? Komediye dönen, hukukun yüzlerce defa hançerlendiği o kurgu davaları hiç izlediniz mi? Pezevenkler, CİA-Mossad-MI6 ajanlarının gizli şahitliğinde onur ve haysiyet cellatlığı yapıldığında, Türk Milletinin onuruna sahip çıktınız mı? Gazetelerinde cellatlığa soyunanları sizler bir defa olsun yöneticilerini kınayan tek bir mesaj attınız mı? Şemdin Sakık gibi bir caninin gizli tanıklığında askerler yargılanırken yüreğiniz kabardı, içiniz acıdı mı? Acıdıysa, oyun kuruculara bir tepkiniz oldu mu? Vatanını korurken felç olan, uğradığı iftiralara dayanamayıp intihar eden milli kahramanımız Abdülkerim Kırca intihar ettiğinde, milletçe üzerimize sıçrayan, Genelkurmay Başkanının şakağında patlayan, hepimizi ilelebet mahkum eden bu kayıp sonrası ne yaptınız? Bir defa olsun o aileyi aradınız mı? Ali Tatar, Kuddisi Okkır hepimizi manen mahkum etmedi mi? Sürekli bu halk diyen sizler kimsiniz? Bu halkın neresindesiniz ve bu ülke için ne yaptınız? Konforlu odalarınızda dedikodu mu yaptınız? Bir tepki mi verdiniz. Ergenekon tutsakları o dönem birkaç avukat dışında avukat bulamadı. Unuttuk mu sanıyorsunuz? Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner makamında derdest edildi. Dosyası 3 il arasında gezdirildi. Peki, o dönemin savcıları, hakimleri Cihaner’e sahip çıkıp bir tepki gösterdi mi? Hayır! Hukuçular Cihaner saldırısına gözünü yumarak ilk sarı öküzü verdi.

Önce ilk emekli askerler esir alındı. PKK’lı koğuşun yanına kondular. PKK’lılar sürekli bu askerleri yuhaladı. Nabız yokladılar. Peki, aktif görevdeki askerler ne yaptı? Üç maymunu oynayarak sarı öküzü verdi. Sonra sıra kendilerine geldi.

2005 yılında Van 100. Yıl üniversitesinde F-CİA bir operasyon yaptı. Yani iftira ile Rektör Prof. Yücel Aşkın, Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, Prof. Ayşe Yüksel Fetöcü Ferhat Sarıkaya tarafından hapse tıkıldı. Enver Arpalı hapiste onur intiharı gerçekleştirdi. Üniversiteler o gün sarı öküzü verdi. Bu dava 13 yıl sonra beraatle sonuçlandı. Yargılayan savcı eskizi itirafçı oldu, rahat. Enver Arpalı Üniversitelerin yiyeceği operasyonun habercisiydi. Anlayamadılar. Artık gerçek üniversite falan kalmadı elhamdülillah(!)…

Gezi AKP’nin yaptıklarına duyulan ilk tepki hareketi idi. Gencecik çocuklarımız nişan alınarak, bile-isteye öldürüldü. Birçok insanımızın gözü çıkartıldı. Bu çocukların aileleri ne durumda? Hiç aradınız mı? Ali İsmail’in annesi durmadı. Evladı adına bir vakıf kurdu. Yoksul çocuklara Hatay’da burs veriyordu. Deprem oldu. Ali İsmail’in hatırası için o vakfa beş kuruş bağış yaptınız mı?

Çocuklarımız yoksulluktan vakıf yurtlarında tecavüze uğradı. Örgütlü bir tepkimiz oldu mu? Davalarını alan avukat şimdi hapiste.

Tarımı bitirme projesi olan yerli tohumun yasaklandığında Ziraat Fakültesi dekanları, Ziraat odaları ne yaptı? Ayağa kalktı mı? Hayır! Tarımın bitirilmesi yerli tohumun yasağı ile başladı. Ziraatçılar o yasaya sessiz kalarak sarı öküzü verdi.

Sendikalı işçiler tek tek sokağa atılırken yeri-göğü inletemeyen Sendika ağaları sarı öküzü çoktan vermişti. Şimdi asgari ücrete mahkum kölelerden medet umuyorlar.

Hatay’da polisler sıraya dizildi. AKP’li vekilin oğlu Komiser denen şahsın önünde tartıştığı polisi teşhis ettiı. Peki, bütün polisler ayağa kalktı mı? Ne gezer. Kimse onur meselesi yapmadı. Yapmadığı için polis sürekli AKP’li vekil, vekil yakınları tarafından hakarete uğradı. Sarı öküzü verenler eninde sonunda sıranın kendine geleceğini bilmiyor muydu?

Gazeteciler tek tek işten atılırken, aman bize bir şey olmasın diye sessiz kalanlar da sarı öküzü verdi. Şimdi yazacak, çalışacak televizyon, gazete bulamıyorlar. Şimdi onlara mı acıyacağım? Fatih Altaylı şu ara makbul adam oldu. Bir defa Ergenekon davalarını izlemeyen, ülkenin bu duruma gelmesinde pay sahibi olan Altaylı’ya rahmetli Levent Kırca, canlı yayında yüzüne karşı niye YALAKA demişti? Hatırlayan var mı?

İstanbul’da bir evin balkonundan polis bayrak indirdi. Neden indirildiğini hatırlıyor musunuz? Bayrak beyleri tahrik ediyormuş… Türk Bayrağından kim tahrik olur? DÜŞMAN! Bu gerçek bu kadar açıkken, bayraklarımızı alıp sokağa dökülebildik mi? Hayır!

Kozmik odaya girildiğinde oradan alınan bilgiler Yunanistan ve CİA’ya servis edildi. Bir paşa servis edilen gizli bilgiler sonrasında; “terör örgütleri ve yabancı istihbaratların içine yerleştirilen bin istihbarat elemanımızın kafasına sıkılarak şehit edildiğini” anlattı. Bu kayıplarımızdan doğan istihbarat zaafı nedeniyle kaç evladımızı daha toprağa verdik? AKP bu ihaneti nedeniyle açıktan Türkiye aleyhinde ajanlık faaliyetinde bulunmuştur. Bu ihanet silsilesine rağmen AKP’nin bir siyasi parti olarak algılanmasına neden olan muhalefet, Türk Milletine karşı suç işlemiyor mu? Böyle bir ihanet karşısında bile oturduğumuz yerlerde sadece mırıldanmadık mı?

Eray Ertürk adı sizler için bir şey ifade ediyor mu?

Suriyeliler Suriye’ye platformunun Başkanı. Hani şu hepimizin haklı olarak şikayet ettiğimiz Suriyelilerin Suriye’ye gitmesi için çalışıyordu Eray Ertürk. Bu uğurda şirketini kaybetti. Sonra eşi terk ediyor, annesi kanser oluyor. Duruşma salonunda gerçek suçlular suçsuzları, vatanına sahip çıkanları , Eray Ertürk’ü yargılatıyor.

Ümit Yalım, emekli Albay. Tek başına ordu gibi çabalıyor. Ege Adalarının ve kara sularımızın Yunanistan’a peşkeş çekilmesini Ümit Yalım sayesinde öğrendik. Yalım İzmir’de adalarımızın işgalini protesto etti. Yanında kaç kişi vardı dersiniz? Bir avuç insan. İşte gerçek vatansever arıyorsanız, o bir avuç insandır. Yalım’ı Jandarma Genel Komutan’ı dava etti. Ankara Adliyesi önündeki resme bakın bakalım, Yalım’ın yanında kaç kişi vardı.

Bir şey yapana sahip çıkamayanların, halkta tepki yok demeye hakkı yoktur!

Ey halkı sürekli aşağılayan bilumum zevat, kimse bir şey yapmıyor derken, bir şey yapanlara sahip çıkıyor musunuz? Çıkabiliyor muyuz? Bizler onlara sahip çıkamadığımız veya çıkmadığımız için tek tek avlanıyorlar. Açık hedef oluyorlar. Yüz binler Eray Ertürk olabilseydik, hangimizi hedef alacaklardı? Farzedin ki aldılar?

Kurtuluş savaşına kelle koltukta katılanlar, sıcak odalarında, yumuşak koltuklarında kendini tatmin ederek bu vatanı kazanmadı.

Bu ülkede hedefe konanlar her zaman tek ve yalnız bırakıldığı için hedef oldu. Yalnız bırakanlar suç ortağı olduğunu idrak etmekten hala yoksun.

Türk kültüründe neden bu kadar ağıt vardır, hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm. Haksızlığa, zulme uğrayan mazlumlara arka çıkamayan korkaklar, vicdanları kendilerini rahat bırakmadığı için ağıt yaktılar. Her ağıtın bir zalimi, zalime eğilen bir de halkı vardır.

Unutmayalım ki, hiçbir firavun tebaası olmadan firavun olamaz. Firavun’u firavun yapan tebaasıdır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa Kubilay’ın başını kör testere ile kestiklerinde ‘yakın Menemen’i’ dediği söylenir. Neden? Askerlerine sahip çıkamayan Menemen Halkı cinayete pasif ortak oldu da ondan.

Boğazlıyan Kaymakamı şehit Kemal Bey de sahipsizlikten asıldı.

Halk kendi başına sokağa inemez. Neden mi? Sokağa indiğinde yabancı istihbarat örgütlerinin içine sızmasını önleyemez.

Ülkemizde 20 yıldır şunu anladık;

Kurtuluş savaşı verenlerin torunları devletin her kademesinden uzaklaştırıldı. Kurtuluş Savaşında İtilaf Devletlerinin yanında yer alan, İngiliz, Yunan istihbaratına çalışanların torunları devletin her kademesini ele geçirdi. 20 yıldır T.C. Devletinin kurumlarını çökertip, eserlerini yok ederek hafıza siliyorlar. Atatürk üzerinden Türk Milletiyle savaşıyorlar. Burada hemfikiriz değil mi? Fakir Türk çocukları Osmanlı’nın yaptığı gibi askere alınıp ölüme gönderiliyor. Osmanlıcılık tüccarları, Osmanlı’da olduğu gibi ayrıcalıklı kesimi yeniden yarattılar. Türk ahlakını bile-isteye bir proje gereği çökerttiler. Suçlular ödüllendirildikçe, ahlaki değerler sıfırın altına düştü. Eve kapatılmak isteyen kadınlar kadın cinayetleriyle korkutuluyor, değersizleştiriliyor. Ve bizim meslek sahibi okumuşlar konforlu odalarından halkı suçluyor. O gariban halk yoksullukla boğuşuyor. Zaten evlatları sıra sıra tabutlar içinde evine geliyor. Ve okumuşlar bu gariplerden medet umuyor. Ülke ederlerinden en az pay alanlardan…

SORUYORUM;

Çok bilenler, çok konuşanlar, o garibandan daha fazla olarak siz ne yapıyorsunuz? Kendi aranızda konuşunca ülke için bir şey yapmış mı oluyorsunuz? Yoksa vicdanınızı mı rahatlatıyorsunuz? Bütün ihanetlerin karşısında fiili olarak duramıyorsanız, sorunun çözümü değil, bir parçası olursunuz. Ya bir çözüm için hareket edin, ya da Hindistan’ın öküzleri gibi yolda durmayın, yoldan çekilin ki önümüzü görelim!

BIKTIM!

Neden mi, sanal vatanseverlerin, gerçek insanlara burun kıvırmasından…

Ülkemizde olgun, entellektüel, aklı başında insan bulma sıkıntısı yaşamaktan…

Ülkemiz ekonomik olarak Somali, yönetim olarak hızla Afganistanlaşıyor. İran devriminde olduğu gibi şeriat devleti ilan edildiğinde meydanlarda boynumuz ipe geçirilirse, Kuddisi Okkır’ın gözlerini, Ali İsmail’in “vurma abi, hastayım” diye yalvaran sesini, Abdülkerim Kırca’nın şakağında patlayan merminin sesini hatırlarsınız artık. Çünkü çok fazla cinayete seyrederek ortak olduk. Bu suçun bir cezası elbette olacaktır.

Devamını Oku

Cepçiler görev başında..

Cepçiler görev başında..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ZAHİDE UÇAR

Bayılıyorum bu tahterevalli siyasetine… AKP ne zaman ortaya bir top atsa, AKP filminin aktör ve aktrisleri ortaya fırlıyor. 20 yıldır aynı filmi aptal gibi(gibisi fazla…) BİZLERE İZLETİYORLAR. Yuhalayanın da, alkışlayanın da birbirinden farkı yok. Her iki taraf ta filmi meşrulaştırıyor.
Hiç aklınıza gelmiyor mu? Anayasa- Yargıtay kavgası, kurgulanmış olamaz mı? Bal gibi olur. Ne zaman gösterilene değil, gösterilmeyene odaklanırız…. İşte o zaman bu toplu uyutma seanslarında hipnoz olmayız.
Ne diyordu Joseph GOEBBELS (Hitler in Propaganda Bakanı)?
Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin.
-R. Tayyip Erdoğan, başbakanlığı devrinde gazetecilerle sohbet ederken; “bu tür gündemler oluşturmazsam ülkeyi yönetemem ki” demişti.
20 yıldır Goebbels Propaganda yöntemlerine maruz kalıyoruz.
Yargının her birimi Adalet Bakanına bağlı değil mi? Yargıtay, AYM ve diğerlerini AKP seçmedi mi? Seçti! O zaman niye her oyunun üzerine atlıyorsunuz?
Sizleri biraz geçmişte gezdireyim de, top çeviren AKP tiyatrosunun saha kenarında etek sallayan ponpon kızları durumuna düşmeyin!
AKP Genel Başkanı 20 yıl içinde ve öncesinde, zaman zaman şu açıklamaları yaptı:
-Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.
-Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz. (Sanırım o durağa geldiler.)
-Türkiye’yi eyaletlere bölmek lazım. Merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir. Belediye başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdır. O bölgelerdeki her türlü eğitim de bunlara bırakılmalıdır. (HDPKK’nın talebi de aynıdır.)
-Referansımız İslamdır.Tek hedefimiz İslam Devletidir.(Hedef devlet için Yargıyı düzenlemek gerekiyor sanırım.)
-Osmanlı otuzu aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de öyle yapacağız. (Anladık mı neden lkemize selefi ümmet taşıyorlar? Osmanlı zayıfladığında isyan edip, düşmanla işbirliği yaptıklarını söylemeyi unutmuşlar… Ümmetmiş… Filistin konusunda gördük ümmeti…)
-Biz hazmettire hazmettire geliyoruz Allah’ın izniyle… Bu çalışmalarımız senaryoyu değiştirme çalışmalarıdır. Biz onun için geliyoruz. Biz Kemalist düzenin koruyucusu olamayız, bu mümkün değildir.
AKP’nin trolleri şöyle paylaşımlar yaptı:
-Çok yakında ordusuna namaz kıldıran genelkurmay başkanları göreceğiz. Reis karşısında haddini bilen, saygılı yiğit askerler göreceğiz. (Psikolojik operasyon görevlileri…)
2005 yılında TSK’ya Psikolojik operasyon birimi boşuna kapattırılmadı.
İstedikleri gibi at oynatmak için saha temizliği yaptılar…
-Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecellede(şeriat hukuku) böyle bir kaide var.
– Erdoğan Marmara Üniversitesi’nin bir açılışında;
“Tarihimizde olduğu gibi Türkiye’de keşke her inanç grubunun ayrı mahkemesi olsa ne iyi olurdu!..” (Çoklu yargı sistemi planlıyorlar.)
AKPM Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross bir öğle yemeğinde biraraya geldiği Erdoğan’ın “Anayasanın Türklük vurgusu yapan ilk 3 maddesine ihtiyaç kalmadı” dediğini açıklamıştı.(yeniçağ gazetesi) Nisan 2011. Yalanlanmadı.
ABD Donanması Haberalma Servisinin 1979 yılında ele geçirilen raporundan beyin yıkama teknikleri hakkında yazılan bir madde var. Bakalım beyin nasıl yıkanıyormuş:
“Tarih ve hukuku yeniden yazmak ve halkı sapkın yaradılışın hükmü altına sokmak…”
AKP 20 Yıldır İngiliz aparatları yardımıyla yalan bir tarih yazıyor. Diyanet sapkınlıkları meşrulaştırarak, halkı sapkın yaratılışın hükmü altına alma çalışmasını azimle yürütüyor.
Şimdi sıra, selefi din anlayışıyla bölücü bir anayasa yapmakta… Bütün bu yaygara o nedenle kopartılıyor. Önce kurumları çalışamaz hale getirirsin. İtibarsızlaştırırsın… Sonrası kolay… AKP’nin attığı topa koşan bilumum zevat(bilerek veya bilmeyerek) Türk Milletine kurulan kumpasa yardım ve yataklık ediyor. Tersten operasyon…
20 yıldır yargıyla oynadılar. Yeni anayasa dediler. Kaboğlu ve Özbudun’a yeni Anayasa taslağı hazırlattılar. Taslağı Türk Milletinden saklayıp Amerika’ya görücüye gönderdiler.
T.C. Devletini yargıyı kullanarak dönüştürdüler.
AKP ülkeyi dönüştürmeyi bu kadar ustaca yapacak donanıma sahip değildir. Belli ki iktidara gelirken, icazet aldıkları ülke ellerine bir yol haritası vermiş. Kendilerinin açıp, kendilerinin kapattığı Kamu Müsteşarlığına, yabancı eleman almak için yasal düzenleme yapmışlardı. Alınan o elemanlara ne oldu bilmiyoruz ama tahmin ediyoruz. Belli ki arka yüzde, operasyonel işleri başka birileri yürütüyor.
Türkiye’de üretimin, tarımın, hayvancılığın bitirilmesi…
Atatürk’ün “kalelerimiz” dediği fabrikaların yok edilmesi tesadüf değildir.
Yer altı kaynaklarımız vatansız paranın temsilcilerine yağmalatılıyor. Hem de hiçbir bilimsel kurala uyulmadan… Afrika’nın sömürge devletlerde uygulanan vahşi yöntemlerle bütün yer altı ve yerüstü kaynaklarımız yağmalanıyor.
Şimdi de mülkiyet hakkına el attılar. Bu yargı kapışması oyununa bir de bu açıdan bakın.
Yasa oylanırken yandaş muhalefetin yandaş vekilleri de oylamaya katılmadı…
Şimdi de Balıkesir/Edremit’te Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait 14 bin dekar alan içindeki 165 bin zeytin ağacının yaşamı tehlikede. Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait işletmeler kapatıldı. Anlaşılan o ki, yeni bir yağma ve talan öyküsü başlıyor.
Erdoğan bir zamanlar ne demişti?
-Türkiye’yi pazarlıyorum. Bizim için verilecek para önemlidir. Her şeyi pazarlar satarız. Parayı veren düdüğü çalar. (Ancak vatansız paranın temsilcileri böyle bir açıklama yapabilir.)
Halkın fakirleştirilmesi, paranın seçilmiş birtakım isimler üzerinden el değiştirmesi… Orta tabakanın yok edilmesi… Halkı çaresiz bırakıp, elinin-kolunun bağlanmasının nedeni;
Altın vuruşu yaparken halkın direnciyle karşılaşmamak için uygulanan bir proje olmalı değil mi?
Türkiye BOP gereği bölünecek 22 ülkeden biridir. AKP BOP’ne sadıktır. Filistinlileri Türkiye’ye alma kararı projeye sadakati gösterir. İnsancıl duyguları kullanıp, İsrail için alan temizliği yapmak… Tıpkı Suriye’nin Kuzeyini PYD için boşalttıkları gibi…
1889 yılında Fransa Maliye Bakanlığı Müşaviri ve Avrupa Devletlerinin İstanbul’daki Duyun-u Umumiye-Dış Borçlar Hesap Komisyonu Başkanı olan Daniel Ducaste şöyle diyordu:
“-Şimdi Türkler, hızla borçlanmaktadırlar. Ancak 25 yıl sonra Osmanlı toplumunda, borçlanmaya karşı sert muhalif unsurlar çıkacaktır. İşte o zaman, gerek alacaklarımız ve gerekse faizleri tehlikeye düşecektir. Bu nedenle; Türkiye Devletinin maliyesi, ekonomisi, hazinesi ve tüm servetleri üzerindeki bizim hayati çıkarlarımızı koruyacak Türk Yöneticilere ihtiyacımız olacaktır. Ben, bu yerli misyonerlerin; davamıza bizden ve bizim yapacağımız siyasi baskılardan çok daha faydalı olacakları inancındayım. Bunlar; TÜRK Milletine karşı kendi dillerinde ikna yöntemleriyle yaklaşacaklardır. Bu,”YERLİ MİSYONERLERİMİZ”; alacaklarımızın ve hayati menfaatlerimizin, tüm Anadolu ve Ortadoğu topraklarında bir ya da bir kaç yüzyıl, teminatlarımızın en önemli koruyucuları olacaklardır. (Gülsev E. İrhan)”
Günümüzün yerli misyonerleri kim veya kimler acaba(!)?
Osmanlı’da Lazistan, Kürdistan vardı diyen Erdoğan geçmişte şöyle bir açıklama yaptı;
– -Türkiye’de Kürt sorunu vardır. Bunu Türkiyelilik kavramıyla çözmeliyiz. (HDPKK’nın da talebi budur.)
Yani, bölücü ve gerici bir anayasa ile Türkiyelilik kavramı gelecek…
AYM-Yargıtay suni kavgasını sahiplenip taraf tutan, sözde YARGIDAN dem vuranlar, Türk Milletine oynanan oyunu perdeliyor.
Şeriatla yönetilen federe İslam devletini Cumhuriyetin 100. Yılında ilan edebilselerdi, intikam gerçekleşecekti. Yapamadılar. Belli ki bu yıl içinde işi bitirmek istiyorlar.
Çoklu yargı sistemi uygulamasını sisteme sokmak istiyorlar. Her inancın kendi yargı sistemi olan çoklu yargı sistemi… Osmanlı’da bu uygulama vardı. Azınlıkları devlet yargılayamadığı için işledikleri suçlardan ceza almıyorlardı. Çoklu yargı sistemi Lozan’da çok mücadele verilerek kaldırılmıştır.
Dinci yönetime geçildiğinde, kendi soydaşları ve dindaşlarını korumak isteyenler, çoklu yargı sistemini önermiş olmalı…
*** *** ***
Bunlar kendileri gibi Türk Halkının da Atatürk ve Cumhuriyetten nefret ettiğini sanıyordu. 20 Yıldır Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet ile kavga ediyorlar. İngiliz ajanlarının adını yurtlara, okullara veriyorlar. Hainleri aklarken, Atatürk ve silah arkadaşlarını, Cumhuriyet rejimini mahkum etmek için operasyon üstüne operasyon yapıyorlar. Yüzlerce trol sosyal medyada yalanlarıyla zehir saçıyor. Diyanet ve operasyon elemanları Atatürk ve kurduğu devleti aşağılamak için her şeyi yapıyor. Sonuç? İnsanlar Atatürk ve Cumhuriyete daha çok sahipleniyor. O zaman ne yapmalı? T.C. devleti ile bir bağı olmayan, Dil, tarih ve ülkü birliği olmayan, istedikleri gibi kullanacakları bir kitleye ihtiyaç var. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Afrikalılar bu nedenle ülkemize alınıyor. Açık kapı politikasının bir nedeni de budur.
Bir trol paylaşımında; “ Fırsat bu fırsat, çoğunluğu elde etmek için Müslümanları içeri alalım.” Diyordu.
Bütün dertleri, 100 yıl önce yok edemedikleri Türkleri Anadolu’da boğmaktır.
Yeniçağ Gazetesinde çok vahim bir makale yayınlandı. Fatih Ergin;
“Suriye’den gelen TIR’daki Kalaşnikoflar kime gidiyordu?” Baslıklı makalesinde;
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-ergin-24736y.htm
Ülkemize giren sayısını bilmediğimiz silahlardan bahsediyor.
Bu durum sizlere neyi çağrıştırıyor? Bana, Suriye’de iç savaş çıkmadan önceki süreci hatırlatıyor. Önce sınır mayınları temizlenerek sınırlar açıldı. Sonra Türkiye üzerinden yüzlerce terör örgütü elemanı Suriye’ye girdi. İç savaş başladı.
TEHLİKENİN FARKINDA MISIIZ?
“Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Zahide UÇAR
(13. 11. 2023)

Devamını Oku