Mürşid-i kâmilin birisi, bir talebesine sorar:
– Evladım, kaç senedir bizi tanıyorsun?
– 22 senedir efendim.
– Bu kadar zamanda bizden ne öğrendin?
– Üç şey öğrendim efendim.
– Nedir onlar?
– Birincisi, efendim demiştiniz ki: (Yaptığın işin, söylediğin sözün
hesabını ver. Kime? Kim soruyorsa. Âmirine ver, insanlara ver,
kanunlara ver, vicdanına ver, dinine ver. Bu hesap bir gün nasıl olsa
sorulacak sana. Ona göre hareket et, ona göre konuş.) Bunu
kendime prensip edindim ve uygulamaya çalışıyorum.
– İkincisi ne?
– Yine demiştiniz ki: (Akılla mantıkla din olmaz. Olsaydı
Peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı. Dinimiz nakil dinidir.
Allahü teâlâ ne bildirmişse, Peygamber efendimiz nasıl açıklayıp ne
bildirmişse, mezhep imamlarımız, ehl-i sünnet âlimleri bunları nasıl
sistemleştirip, herkesin anlayacağı şekilde nasıl nakletmişse, öylece
inanıp tâbi olmak lazım. Yoksa insan felaketten kurtulamaz.
Müctehidlerin farklı ictihadları rahmettir, bunu Peygamber efendimiz
buyuruyor. Allahü teâlâ böyle olmasını murad etmiştir. Yoksa tek
hüküm bildirirdi, o zaman müslümanların işi zor olurdu,
yapamayanlar harama veya küfre düşebilirlerdi. Bu kolaylık, bir
ihsan-ı ilâhidir.) Bunun böyle olduğunu bizzat yakînen yaşadım ve
aklımı attım, rahat ettim.
– Üçüncüsü ne evladım?
– Yine demiştiniz ki: (İnsanların en alçağı, büyükleri kendisi gibi
zannedendir. Büyükler, Peygamber efendimizin vârisleridir. Ana
karnında şaki olanlar, büyüklere dil uzatır. Said olanlar ise ne kadar
günahkâr olsa bile, onlara dil uzatmazlar. Allahü teâlânın rızası,
onların iki dudağı arasındadır. Büyüklerin münkirleri, Peygamber
efendimizin zamanında yaşasalardı, Onu da inkâr ederlerdi. Sevip
tâbi olanları o zaman yaşasalardı, eshab-ı kiram olurlardı. Çünkü yol
aynıdır. Allahü teâlâdan gelen nimetlerin şartı yoktur, dinli dinsiz,
istesin istemesin herkese gelir. Ancak Peygamber efendimizden
gelen nimetlerin iki şartı vardır, birincisi Onu tasdik etmek, ikincisi
Onu sevmektir. Gelen nimetlerin derecesi bu sevgiye bağlıdır. Bu,
Resulullah efendimizin sağlığında böyle idi. Vefatından sonra ne
oldu? Ne olduğunu bizzat kendisi bildiriyor: (Kalbimde ne varsa,
kardeşim Ebu Bekrin kalbine akıttım) buyuruyor. Bu emanetler silsile
yoluyla vârislerindedir. Sevmenin ve inkârın nereye gittiğini
unutmamak lazım. Sevmek itaat demektir, tam yapamasa bile
boyun büküp, kusurunu kabul etmektir.)
İşte hocam, bu üç şey, bana çok tesir etti, inandım, uygulamaya
çalışıyorum, çok rahat ettim.
– Üçüncü öğrendiğin saraya malik olmaktır. İkinci
öğrendiğin bu sarayın anahtarıdır. Birinci öğrendiğin de,
sarayda rahat etmenin, selamet bulmanın şartıdır. Bu üç
şeyden başka bir şey öğrenmedin mi? Mesela Ehl-i sünnet
itikadı, namaz, oruç, bid’atin zararı gibi hususları öğrenmedin
mi?
– Evet hocam onların hepsini öğrendim ama, bu üçü beni
etkilediği için, bunları saydım.
– Maşallah bu hâl üzere devam edersen umduklarına
kavuşur, korktuklarından emin olursun.