Faiz
Sual: Dinimizde faizin hükmü nedir?
CEVAP
Bugün faizin, içkinin, zinanın haram olduğunu bilmeyen
müslüman yoktur. Haramlar zamanla helal olmaz. Şu kadar var ki,
(Zaruretler, haram olan bir şeyi mubah kılar), fakat zaruret bitince
haramlığı devam eder. Mesela susuzluktan ölecek kimsenin,
şaraptan başka içecek bir şey bulamazsa, ölmeyecek kadar şarap
içmesi caiz olur. Daha fazla içmesi caiz olmaz. Açlıktan ölecek
kimsenin leş yemesi de böyledir.
Bu ve benzeri durumlar haricinde faize helal denmez. Faiz
hakkında Tergib’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Helak eden yedi şeyden birisi faiz almaktır.) [Buhari]
(Yedi büyük günahtan biri faiz yemektir.) [Bezzar]
(Faiz alana da verene de lanet olsun!) [Müslim]
(Vücuduna dövme yapana, yaptırana, faiz alıp verene lanet
olsun.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, dört kimseyi Cennete koymaz: Bunlar,
devamlı içki içen, faiz alan, yetim malı yiyen ve ana-babasına
asi olandır.) [Hakim]
(Faiz 73 kısımdır. En aşağısı, kişinin anası ile zina etmesi
gibidir.) [Hakim]
(Bir dirhem faiz alıp vermek otuz zinadan günahtır.)
[Taberani]
(Hep faiz yiyen sonunda fakirliğe düşer.) [İ. Mace]
(Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahü teâlânın azabını
hak etmiş olur.) [E. Ya’la]
(Kıyamet yaklaştıkça, faiz, zina, ve içki çoğalır.) [Taberani]
Gayri müslim diyarında
Faiz hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur’an-ı kerimde
Bekara suresi 275. âyet-i kerimesinde, (Alış verişin helal, faizin
haram) olduğu bildirilmektedir.
Ecnebi ülkelerde, müslümanların, gayri müslimlere ödünç verip,
onlardan faiz almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül
enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayri müslim ülkelerde,
müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilmiştir.
Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır.
(Cevhere)
Faiz yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde
haramdı. Fetava-i Hayriyyede buyuruluyor ki:
(Zimmi [gayri müslim] zimmiye elli lira ödünç verip, faizi ile
birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz
her dinde haramdır.)
Faiz, ödünç vermekte, rehinde ve alış verişte olur. Fıkıh
kitaplarında faizin yetmişten fazla çeşidinin olduğu bildirilmektedir.
Bunun için alış veriş ve başka sözleşme yapacak kimselerin, hangi
hallerde faiz olduğunu iyice öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri
öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri öğrenmek farz-ı ayndır. Bilmeyen
kimse farkında olmadan faiz alıp verir, böylece büyük günaha girmiş
olur. Haram olduğunu bilmediği için tevbe etmez.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Daha fazlasını ödemesi şartı ile ödünç vermek faizdir. Haram
anlaşma ile ele geçen malın hepsi haram olur. Mesela, 12 kile
ödemesi şartı ile, on kile buğday ödünç verilse, 12 kilenin hepsi
haram olur. Fazladan alınan 2 kilesi kul hakkı olduğu için, geri
verilmesi gerekir. On kilesi de haram olduğu için fakire sadaka
olarak verilir.
Bir teneke sütün içine konan bir bardak idrar sütün tamamını
necis eder. Faizle ödünç verilen paranın, faizini, ana parasından
ayırmak mümkün olmaz. Sütte olduğu gibi tamamı kirlenmiştir.
Sual: Almanya’da bazıları, (Avrupa İslam diyârı değildir, dâr-ülharbdir)
diye, bazı şeyler yapıyorlar. Kanunlara uymak, faiz almak,
sigorta yaptırmak, sakal kesmek, Cuma kılmamak, haç takmak,
yalan söylemek gibi şeyler caiz midir?
CEVAP
Dâr-ül-harbde de olsa, İslam bilgilerinin yaygın olduğu yerde,
müslümanların çoğunun bildiği şeyleri bilmemek, öğrenmemek özür
olmaz, günah olur. Küfre sebep olan bir işi, bilerek yapmak küfür
olur. Beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak, haç
takınmak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir.
Kâfirlerin bayram günlerinde, o güne mahsus şeylerini, onlar
gibi kullanmak da küfür olur. Bunları mizah için, başkalarını
güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının
doğru olması fayda vermez. Fakat bunları harbde düşmana karşı,
barışta zalime karşı, hile olarak kullanmak küfür olmaz. Peygamber
efendimiz, (Harb hiledir) buyurdu.
Yalan da üç yerde caizdir. Biri harbdedir. Din düşmanlarından
korunmak veya müslümanları korumak için yalan caizdir. (Uyun-ül
besair, Hadika)
Kâfir ülkede, müslümanların seçeceği imamın, Cuma kıldırması
makbuldür. (Redd-ül-muhtar)
Ehl-i kitabın kesmiş olduğu hayvan, aksi sabit olmadıkça, temiz
kabul edilir. (Eşbah)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Gayri müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı
gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak
asla caiz değildir.) [Redd-ül-muhtar kadılık bahsi]
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur.
Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
(Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.)
[Berika s.91]
Bu üç eserde de görüldüğü gibi, müslüman, dünyanın neresinde
olursa olsun, ister müslüman ülkelerde, ister gayri müslimlerin
bulunduğu yerlerde, onların kanunlarına karşı gelmemeli, güzel
ahlakı ile herkese örnek olmalıdır.
Müslümanların kıyafetleri
Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı kazımak
haramdır. (İbni Âbidin)
Sakal kazımak, ateşe tapanların âdetidir. Kâfirlere teşebbüh
haramdır. (Bahr, Tahtavi)
Sakalı bir tutam uzatmak sünnettir. [Dâr-ül-harbde veya zulüm
görmemek, nafakadan olmamak, emr-i maruf yapabilmek,
müslümanlara ve İslamiyet’e hizmet edebilmek, dinini, namusunu
koruyabilmek için sakalını kazımak caiz, hatta lazım olur. Özürsüz
olarak kısaltmak ve kazımak mekruhtur. Sakal sünnetine önem
vermeyen kâfir olur.] (Berika)
Dâr-ül-harbde, kâfirlerin mal, can ve ırzlarına saldırmak
haramdır. Kâfir kadınların başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak
haramdır. Kâfirin malını almak, kalbini kırmak, müslümanın malını
almaktan daha büyük günahtır. Kâfirlerin haklarına dokunmamak,
kimseyi dolandırmamak, müslümanlık icabıdır. Kâfirlerden de gasp,
hırsızlık gibi gayri meşru yol ile alınan şey, mülk-i habistir,
kullanılması haramdır, sahibi bulunmazsa, fakirlere sadaka olarak
vermek lazımdır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da,
hayvan hakkından daha büyük günahtır. Başkasının malını ondan
izinsiz alıp, kullanıp, zarar yapmadan yerine bırakmak da haramdır.
(Hadika)
Gayri müslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak
caiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak,
incitmemek, haklarını ödemek lazımdır.
Müslüman olsun, kâfir olsun, nerde olursa olsun, hiç bir insanın
malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Kâfir
turistler, muamelatta, müslümanların hak ve hürriyetlerine mâliktir.
Kendi dinlerinin icaplarını yapmakta, ibadetlerini yapmakta
serbesttirler. İslamiyet, kâfirlere de, bu hürriyeti vermiştir.
Müslüman, yabancıların kanunlarına karşı gelmemeli, suç
işlememelidir.
Fitne çıkmasına sebep olmamalı, hiç kimseye zulüm, işkence
yapmamalıdır.
Müslümanlığın güzel ahlakını, şerefini, her yerde herkese
göstermeli, her milletin İslam dinine sevgili ve saygılı olmasına
sebep olmalıdır. (İslam Ahlakı)
Kâfire ücret ile hizmet etmek mekruhtur. Fakat Dâr-ül-harbde
caizdir. Kâfir ülkesinde, onların kanunlarına karşı gelmemek zarureti
vardır. Hükümet mubahı da yasak etse, buna uymak vaciptir.
Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz. (Redd-ül-muhtar, Hadika,
Berika)
Avrupa’da faiz meselesi
Dâr-ül-harbde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan
faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harbde,
gayri müslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir.
Bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ülmuhtar)
İmam-ı a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde,
müslüman ile kâfir arasında faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ)
Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz
ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri,
Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül Muhtar, Redd-ülmuhtar)
gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ulenhür
ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril
harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur)
hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile
almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz
değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle
yazmaktadır.
Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para
yatıran bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu
bankadan ödünç para alıp faiz verenlerin hepsi müslüman ise,
bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur.
Bankadan para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir
karışık ise, o bankadan alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş
mekruh olur. Müslüman müşterisi çok ise, harama yakın, harbi kâfir
müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşihat-i islamiyyenin
çıkardığı Ceride-i ilmiye kitabının 55. sayısının 1744. sayfasında
yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp,
bankadan faiz almak, şer’an helal olur) buyuruluyor.
Sigortacı ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği
paraları almak helal olur. (İbni Âbidin)
Diyanet Ansiklopedisi’nde ise şöyle diyor:
Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dâr-ül-harbde
müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde
Hanefi mezhebine göre, fasid kabul edilen alış veriş ve ticari
muameleler, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak
müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi
s.121)
Bu vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan
yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece
faizli işlem yapmaz, fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina
yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi
yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haramhelal
karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alış veriş ve
kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi
kumar oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir
yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden
sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyurulmaktadır.
Müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü
teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti. Hazret-i Ebu Bekir, sure-i
celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi
sevindirmesin. Birkaç yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip
gelecektir) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar zaman?) diye
sordular. Üç yıl diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek,
on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir,
durumu Resul-i ekreme haber verdikleri zaman, Peygamber
efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve adedini çoğalt
ve müddeti de uzat) buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman
mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayır pişman olmadım.
Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti de dokuz
yıla çıkaralım) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romalıların
hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine ihtimal vermediği için,
(Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi.
Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü
teâlânın yardımı ile galip geldikleri sırada, Romalılar da Farslılarla,
tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı. Hazret-i Ebu
Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerini bizzat Übeyy’den
isteyemedi. Übeyy, Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde
ölmüştü. Develeri Übeyy’in vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri
iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti.
Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı.
(Medarik,Tibyan)
Mekke-i mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i
Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz
görülmüştü. Bunun için İmam-ı a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre,
ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde,
müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu
gösteren bir misal daha verelim:
Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse
koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. Resulullah
efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı.
Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu.
(Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)
Fitneden uzak durmalıdır
Fransa’da otomobille yolun sağından, İngiltere’de solundan
gitmek mecburiyeti vardır. (Kâfir kanunlarına uyulmaz) diye,
Fransa’da yolun solundan, İngiltere’de ise yolun sağından giderek
kaza yapıp, insanların ve kendisinin ölümüne sebep olan, topluma
ve kendine zarar verdiği için büyük günaha girer.
Yabancı bir ilim adamı, İslamiyeti inceleyip müslüman olduktan
sonra, Arap ülkelerine gidince, oralardaki müslümanların yanlış
hareketlerini görüyor. İyi ki sizleri görmeden müslüman oldum.
Hayatınızı inceleseydim, müslüman olmazdım diyor. Ne kadar
mühim bir teşhis.
Hiçbir müslümanın, yanlış hareketlerle İslam’a gölge düşürmeye
hakkı yoktur. Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, Allahü
teâlâya karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten sakınmalıdır.
Avrupa’daki müslümanların işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye
kalkmaları fitne olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitneden sakının, söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan
fitne gibidir) [İ. Mace]
(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Gece başlarken
karanlığın artması gibi olur. Sabah evinden mümin çıkan,
akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece
safalarında imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Böyle
zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta
olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan
hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu
Davud]
(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman
bir kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan
insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]
(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin,
dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine
karışmayın!) [Nesai, Ebu Davud]
(Ne mutlu fitneye karışmayana, ne mutlu fitneye maruz
kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil
[öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!)
[Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri zaman, Âdem
aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni
öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için
ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud,
Tirmizi]
(Fitne zamanı evlerinizden ayrılmayın! Oklarınızı kırın,
yaylarınızı kesin! Âdem aleyhisselamın oğlu [Habil] gibi olun!)
[Ebu Davud, Tirmizi]
Kâfirlerin kanunlarına karşı gelmek başka şey, onlara itaat
etmemek başka şeydir. (Hâlıka isyan olan işte, mahlûka itaat
olmaz) hadis-i şerifi gereğince, Avrupa’daki patronlar, müslüman
işçilere içki, zina gibi haram şeyleri yapmalarını emrederse,
müslümanlar, bunları yapmaz. Ancak, isyan etmek de caiz olmaz.
Ana-baba da haramı, hatta küfrü emretse, onlara da itaat edilmez.
Fakat isyan etmek, onları üzmek doğru olmaz. Hadis-i şerifte, (Emir,
“Müslümanlığı bırakmazsan, öldürürüm” derse, müslümanlığı
bırakma, [kestirmek üzere] boynunu uzat) buyuruluyor. (Hakim)
Sual: Kuyumcu dükkanım var. Biliyorsunuz altın alıp satıyoruz.
Neye dikkat etmem lazım?
CEVAP
Sarrafların ve bunlardan alış veriş yapanların bilmesi gereken
hususlardan bazıları şunlardır:
1- Altın, altın ile değiştirilirken, birinin ağırlığı biraz fazla olursa
haram olur. Mesela 7.2 gram ağırlığındaki Reşat altını verip bunun
yerine 7 veya 8 gram bilezik almak, faiz olur haram olur.
Ağırlıklarının eşit olması lazımdır.
2- Altını altına satarken, ağırlıkları aynı olsa bile biri veresiye
olursa yine haram olur. Mesela kuyumcuya, bir Hamit lira verilip
yerine bir adet Elgazi istenilse, kuyumcu da, şimdi Elgazi yok, yarın
vereyim dese haram olur.
3- Altında ayar farkı nazarı itibara alınmaz. Mesela on gram 24
ayar altın ile on gram 14 ayar altın değişirse, iki taraftan biri, fazla bir
şey alırsa, haram olur.
4- Hurda altın, işlenmiş altın, antika altın, birbiri ile değişirken
eşit ağırlıkta olması lazımdır. Mesela Hamit verip de yerine Reşat
alınırken ayrıca bir şey almak haramdır.
Yukarıda bildirilen haramlara düşmemek için şunları yapmalıdır:
a- Hurda altın getirip yerine işlenmiş altın almak isteyen, önce
hurda altınlarını kağıt para ile satar. İşlenmiş altınları da kağıt para
karşılığı satın alırsa hiç mahzuru olmaz.
b- Altını, altın karşılığı değil de, kağıt para veya başka mal
karşılığı veresiye satmakta da hiç mahzur yoktur. Mesela
kuyumcudan bir Reşat altın veresiye bir ton oduna satılabilir. Altın
ve gümüş olmayan madeni veya kağıt paralarla da veresiye satmak
caizdir.
c- Altını veya herhangi bir malı veresiye pahalı satmak caizdir.
(Dürer, Hindiyye, Erba’in-i Selmâni)
Faizli alış verişler
1- 5 gr 14 ayar ile 5 gr 24 ayar altını değişmek caizdir. Biri fazla
ise veya veresiye ise faiz olur. Hadis-i şerifte, (Altın altına, gümüş
gümüşe, hurma hurmaya, buğday buğdaya, tuz tuza, arpa
arpaya misli misline satılırken, biri fazla olursa faiz olur. İkisi de
peşin olmak şartı ile, altını gümüşle [veya başka şey ile] fazla
veya eksik fiyatla, alınıp satılabilir) buyuruldu. (Tirmizi)
2- Hurda altın, çok değerli antika bir altınla bile değiştirilirken
eşit ağırlıkta olmalıdır. Antikadır, değeri yüksektir diye fazla altın
almak faiz olur. Faiz olmaması için, antika altının yanına mesela bir
de kalem konursa, bu kalemle birlikte antika altına çok yüksek fiyat
istenebilir. Diyelim ki 7 gr antika altın için, yanında başka mal da
olduğundan dolayı, bir kg işlenmiş altın istemek caiz olur.
3- Hurda altın yerine işlenmiş altın almak isteyen, hurda altınlar
ile işlenmiş altınların fiyatı hesap edilir. Diyelim hurda altın 80,
işlenmiş altın da 100 milyon TL tuttu ise, 20 milyon TL fark istenir.
Veya hurda altın çok olup 100, işlenmiş altın da 80 milyon TL tutmuş
ise, 20 milyon TL fark verilir.
4- Altını, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye çok pahalı
satmak caizdir.
5- Bir teneke kaliteli buğdayı, bir teneke kalitesiz buğdayla
değişmek caizdir. Biri fazla olursa faiz olur.
5 teneke kalitesiz buğday verip, 4 teneke kaliteli buğday almak
faiz olur. 4 teneke buğdayın yanına başka cins bir mal mesela bir
kalem veya bir kitap konur, bununla birlikte satılırsa caiz olur.
6- Bir şey kendi cinsi ile, [mesela arpa arpaya, altın altına]
veresiye satılınca faiz olur.
7- Ortak bir malı, ölçmeden veya tartmadan paylaşmak faiz olur.
[Mesela kurban etini tartmadan bölüşmek faiz olur. 4 hisseye birer
ayak, bir hisseye baş, ötekine de deri konursa faiz olmaz.]
8- Bir malı, mesela 2 ay sonra teslim etmek üzere sattıktan
sonra, noksan olarak, daha önce vermek faiz olur. [Çek, senet
kırdırmak da faiz olur. Vadesi gelmemiş borcu birkaç ay önce
öderken eksik ödemek faiz olur. Faiz olmaması için hepsi ödenir.
Sonra alıcı fazlasını borçluya hediye eder.]
9- İki kişi, birer çuval buğdayı, ölçmeden, karıştırıp un
yaptırdıktan sonra, ikiye bölüşseler faiz olur.
10- İki kişinin ortak bir ineği olsa, sütünü bir gün biri, bir gün
öteki alsa faiz olur. Her günkü sütü eşit bölüşmek gerekir. [Bunun
gibi iki kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa
caiz olmaz. Her ay alınan parayı ikiye taksim etmek gerekir. Altın
günü, Dolar günü yapıp, her seferinde birine altın veya Dolar
vermek caiz olmaz.]
11- İki kişi, arabalarını, her biri kullanmak üzere, muayyen bir
zaman için değişseler faiz olur.
12- Bir şeyi ucuz satın almak veya ona pahalı satmak şartı ile
ödünç vermek faiz olur.
13- Bir şeyi, aldatmak suretiyle pahalı satmak veya ucuz almak
da faiz olur. Aldatmadan pahalı satmak veya ucuza almak caizdir.
[Bu maddeler, (Erbain-i Selmani) kitabından alınmıştır.]
Faiz çok büyük günahtır. Ancak faizden bahseden çok kimse,
faizin ne olduğunu bilmiyor. Sadece faizin bir iki çeşidini biliyor.
Halbuki faiz çeşidi çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Faiz yetmiş üç çeşittir.) [Hakim]
(Faiz, genel olarak veresiyede olur.) [Müslim]
(Bir zaman gelecek, insanlar, helalı haramı düşünmeyecek,
sadece paranın gelmesini düşüneceklerdir.) [R.Nasıhin]
Ödünçte bile faizin olduğunu çok kimse bilmez. Mesela iki ay
sonra vermek üzere bir milyon lira ödünç almak faiz olur. Hamza
Efendinin Bey ve Şir’a risalesinin şerhinde, (Ödünç verirken zaman
tayin etmek faiz olur) buyuruluyor.
Faizden kurtulmak için alış veriş bilgisini iyi öğrenmek gerekir.
Alış veriş bilgileri, toplu halde Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye
kitabında vardır.
Sual: Evimi bir arkadaşa verdim. Bana ödünç bir milyar lira
verdi. Ben de dedim ki, (Evimden kira almıyorum, sen de parandan
faiz alma. Paran bende kaç sene durursa, o kadar sene evde kirasız
otur) dedim. Yani para faizsiz, ev kirasız oluyor. Dinimizce bir
sakıncası var mı?
CEVAP
Evet. Açıkça faizdir. Evde paranın faizi karşılığı oturmaktadır.
Peygamber efendimiz, (Menfaat getiren ödünç faizdir) buyuruyor.
Size verdiği ödünç karşılığı evde oturuyor. Arkadaş size ödünç
vermeseydi, kirasız otur der miydiniz? Deseniz bile, bu şekilde bir
anlaşma faizdir. Faiz ise çok büyük günahtır.
Sual: Faiz helal, riba haramdır diyorlar doğrusu nedir?
CEVAP
Faiz ile riba aynıdır. Faiz yedi büyük günahtan biridir. (Buhari)
Kur’an-ı kerimde de faizin haram olduğu bildirilmiştir. (Bekara
275-279)
Faizin haram olduğunu bildiren birçok hadis-i şeriflerden biri
şöyle:
(Miraç gecesi, karınları ev gibi, içleri yılan dolu insanlar
gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisselama sordum.
Faiz yiyenler olduğunu bildirdi.) [İbni Mace]
Her ihtiyaç zaruret değildir
Mecelle’de diyor ki:
Zaruretler, memnu olanı mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin,
zaruret devam ettiği müddetçe yasaklığı kalkar. (Madde 21)
Bazı kimseler, Mecelle’nin bu maddesini gerekçe gösterip, (Her
ihtiyaç zarurettir. Zaruret karşısında da haramlar mubah olur)
diyerek haramları mubah gibi işliyorlar. Zaruret nedir, ne değildir?
Zaruret: Kendinin veya nafakasını vermesi gerekenlerin, aç,
susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. (Eşbah)
Zaruret, zor ile, başka şey yapmaya imkan olmadığı hallerde
olur. (Kamus tercümesi)
Görüldüğü gibi, insanı bir şey yapmaya zorlayan, insanın elinde
olmayan semavi sebebe zaruret denir. Kısacası, dinimizin emrettiği
veya yasakladığı bir işte, başka bir şey yapamama mecburiyeti
zarurettir.
Zarureti birkaç misal ile açıklayalım:
Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz
olup açlıktan ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa
dilenir. Dilendiği halde, kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir.
24 saat yemek yemeyen kimse açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır. Çünkü
ölecek bir durum yoktur. Böyle bir kimsenin leş yemesi haram olur.
Burada görüldüğü gibi, zaruret, bütün kapıların kapanması halinde
yapılacak son çaredir.
Kullanılmadığı zaman helake sebep olan yasak şeyi kullanmak
zaruret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa,
ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç kalıp yiyecek bir şey bulamayanın
ölmeyecek kadar leş yemesi zarurettir. (Uyun-ül-Besair s.119)
Ölmeyecek kadar yemek zaruret; fakat doyuncaya kadar yemek
zaruret değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(İhtiyaç başka, zaruret başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey,
ihtiyaç olunca caiz olmaz. (İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek,
Kur’an-ı kerimin emrini değiştirmek olur. Maide suresinin 3. âyet-i
kerimesinde (femenidturra fi mahmasatin) buyuruluyor.
[Mahmasa, açlıktan ölme hâlidir. Muztar, sıkışık, zaruret
halinde olan çaresizliktir.]
Âyet-i kerimenin meali, (Ölüme sebep olan sıkışık hâle
düşen) demek olur.
Bu âyet-i kerime, zaruret halinde haramdan affolunacak özrü
beyan buyurmaktadır. Faiz ile ödünç almak için her ihtiyaç özür
olsaydı, faizin haram edilmesinin sebebi kalmazdı. Çünkü faiz
ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder. İhtiyacı olmayan, açıktan
para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak emri, yersiz
lüzumsuz olurdu. Allahü teâlânın kitabına böyle iftira edilemez.
Helale haram, harama helal diyen kâfir olur. Her ihtiyaç zaruret
sayılırsa, faizin haram olacağı yer kalmaz. Faizin haram edilmesi,
abes, lüzumsuz bir emir olur. Hatta oruç kefaretini, yemin kefaretini
ödemek niyetiyle, fakirleri doyurmak için faiz almak da caiz değildir.)
[Müjdeci Mektublar 202]
Kişiye ve yere göre farklı hükümler
Sual: Fıkıh kitaplarından habersiz biri, (Dinin hükümleri,
ibadetler ve haram ve helaller kişiye veya bölgeye göre değişmez.
Bir şey haram ise her yerde ve herkese haram, helal ise, her yerde,
herkese helaldir) diyor. Bunların istisnası olmaz mı, herkesi aynı
kalıba sokmak doğru mu?
CEVAP
Elbette her hükmün istisnaları olur. Birkaç örnek verelim:
1- İslam’ın farzı zengine beş iken fakire dört veya üçtür. Zekat
vermek fakire farz değildir. Gücü yetmezse hacca gitmesi farz
değildir. Abdestin farzı sağlam insana dört iken, ayakları olmayana
üçtür.
2- Namaz ve orucun hükümleri, ekvatordakiler ve
kutuplardakiler için aynı değildir. Ekvatorda gündüz oruç tutulur,
gece yiyip içilir. Ama kutuplarda gündüz bazen 6 ay bile gündüz
olur. Altı ay insan aç duramaz. Namaz vâkitleri de güneşe göre tayin
edilmez.
3- Sağlam bir insanın kıldığı namaz ile hasta, sakat olanın
kıldığı namaz aynı olmaz. Ayakta durmak farz iken, ayakta
duramayan oturarak kılar, oturarak da kılamayan yatarak kılar.
4- Yıkanınca hastalanacak kimse, gusletmek yerine teyemmüm
eder.
5- Yolcuya, kadına, hastaya, esire, hapiste olana cuma namazı
farz olmaz.
6- Ağzına, burnuna un tozu girenin orucu bozulur. Fakat un
işinde çalışanın bundan sakınması zor olacağı için orucu bozulmaz.
7- Savaşta vatanını ve dinini muhafaza için düşman askerini
öldürmek caiz iken, barışta kâfirin kalbini kırmak bile büyük günahtır.
8- Bahse girmek, kumar oynamak haram iken, gayri müslim
diyarında %100 kazanmak şartı ile oynamak caizdir. Nitekim Mekke
henüz İslam ülkesi değil iken, Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah
efendimizin emrine uyarak Übeyy ibni Halef ile bahse girmiş ve
bahse konan yüz deveyi almıştır.
9- Domuzun alımı satımı şiddetli haram iken, gayri müslim
ülkesine domuz ihracı caizdir.
10- Faiz alıp vermek büyük günahtır. Ama faiz almanın gayri
müslim ülkelerde caiz olduğu Dürr-ül Muhtar, Redd-ül-muhtar,
Mülteka, Mecmaul-enhür, Dürer ve Gurer, Kuduri, Cevhere,
Vikaye, Fetavayı Hindiyye, Fethul-kadir, Ceride-i ilmiyye gibi
birçok fıkıh kitabında yazılıdır. Mecmaul-enhür ve Dürer’deki (La
riba beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dar-ül-harbde,
Müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifini
bilmeyenlere ne vesika gösterilse faydasızdır.
Katılım bankaları
Sual: Katılım bankaları ile diğer bankaların çalışmaları aynıdır.
Zerre kadar fark yoktur. Katılım bankaları, kâr ortaklığı adı altında
kâr payı veriyorlar. Diğer bankalar da buna kâr demiyor faiz diyorlar.
Sadece isim farkı ile birisi caiz, öteki haram olur mu?
CEVAP
Önemli olan anlaşma ve sözleşmedir, çalışma tarzlarının aynı
olması bir şeyi değiştirmez. Mesela, bir erkeğin yabancı bir kadınla
ücretli veya ücretsiz, beraber olması zina olur, ama iki şahit yanında
nikah yaparak beraber olması helal olur. Yapılan iş aynı ise de,
sözleşme farkı var.
Bir banka, bir milyon lira için bir lira faiz alsa haram olur. Fakat,
aldığı fazlalık para için muamele masrafıdır dese caiz olur, faiz
derse haram olur. Burada yapılan iş aynı ise de, anlaşma, söz
farklıdır. Katılım bankaları da, kâr-zarar ortaklığı derse mahzuru
olmaz. Sadece kâra ortak denirse, diğer bankalardan bir farkı
kalmaz.
Altın günü yapmak
Sual: 10-15 arkadaş, tasarruf yapmak için, altın günü yaparak,
toplanan altınları kur’a çekerek her hafta veya her ay birine vermek
caiz midir? Caiz değil ise, çıkar yolu nasıldır?
CEVAP
Kitaplarda bunun caiz olmadığı, faiz olduğu bildiriliyor. Yine fıkıh
kitaplarında şu örnekler de veriliyor:
İki kişinin ortak bir ineği olsa, sütünü bir gün biri, bir gün öteki
alsa faiz olur. Her günkü sütü eşit bölüşmek gerekir. Bunun gibi iki
kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz
olmaz. Her ay alınan parayı, ikiye taksim etmek gerekir.
Altın gününün caiz şekli, şöyle olabilir:
Sohbet etmek için, önce hangi evlere gidileceği, kur’a ile veya
anlaşarak tespit edilir. Sonra, her gidilen evin sahibine, mesela bir
çeyrek altın hediye edilir. Böyle hediyeleşme usulü ile yapılırsa, caiz
olur. Denilebilir ki, bizim niyetimiz hediyeleşmek değil, tasarruf
etmektir. Evet, niyet tasarruf olsa da, hediyede, alış verişte, nikahta
söze itibar edilir, niyet geçersizdir. Niyeti ne olursa olsun, bunu sana
hediye ettim der de, öteki kabul ederse, hediye sahih olur.
Faiz ve ticaret
Sual: (İslamiyet’te faiz yasak edildiği için ticaretimiz aksadı, geri
kalmıştık) diyenlere ne söylemeli?
CEVAP
(Faiz, uzun yıllardan beri serbesttir. Buna rağmen niye
kalkınmadık?) demek yeterli olur.
Eskiden, Müslüman tüccar, zenginlerden ödünç alır, böylece,
tefeciden kurtulurdu. Ödünç alamayan tüccar, hisse senetleri
çıkarıp, Müslümanları kendine ortak yapardı. Kâra ortak olmak için,
zenginler tüccara çok para verirlerdi. Paralarını bankaya değil,
ticarete yatırırlardı. Böylece, yurtta ticaret, sanat gelişir, ülke
kalkınırdı. Hem de, tefeciler kimseyi soyamaz, millet refaha
kavuşurdu.
EKONOMİ
20 saat önceDÜNYA
3 gün önceMANŞETLER
3 gün önceMANŞETLER
3 gün önceDÜNYA
3 gün önceDÜNYA
3 gün önceMANŞETLER
3 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.