Elbette bilim adamlarının saptamaları ve tarihi söylemler çok önemli ancak bazen öyle zamanlar geliyor ki hurafe ve gerçeği birbirinden ayıra bilmek mümkün olmuyor. Bu durumda yıllardır hafızalarımızda kemikleşmiş bile olsalar bazı bildiklerimizin son derece yanlış olduğunu kabul etmek de zor olabiliyor.
Aynı durum uzay ve Dünya gezegeni için de geçerli. Bu iki olgu hakkında o kadar çok yanlış bilgiyi saklıyoruz ki dimağımızda, bazen insan gerçeği öğrendiğinde “yok daha neler!” diyebiliyor. İşte uzayve gezegenimiz Dünya ile ilgili inanmamamız gereken 13 hurafe.
Asıl rengi beyaz olan güneş günün belli saatlerinde atmosferin filtre etkisiyle farklı renklerde algılanabilir.
Çöl sadece kumdan oluşmak zorunda değildir. Sıcak, kuru ve yaşam barındırmıyor olması da bir zorunluluk değildir çöl için. Sahra 5.7 km² ile oldukça büyük görünse de, Antartika Dünyanın en büyük çölü olarak biliniyor. 8.6 milyon km²lik bu buz çölü Sahra’nın kumlarını alt ediyor.
Astronomi pozitif bir bilim dalıdır ve asla böyle bir şey yapmaz, astronomlarla astrologları bir kefeye koymak son dece yanlıştır. Geleceği ya da burçları okuyan kişilere astrolog denirken, astronomlar gök cisimlerini izleyerek onlar hakkında bilgi toplayıp araştırma yaparlar. Güneş sistemi, evren, dünya, yıldızlar, gezegenlere ilişkin çeşitli incelemelerde bulunurlar.
Belki askeri bir uydu telefonuyla konuşuyorsanız bu durum doğru olabilir. Ancak mobil telefonlar son drece farklı çalışıyorlar. Cebimizdeki standart mobil telefonlar karada bulunan ve radyo sinyalleri kullanarak iletişen baz istasyonlarını kullanırlar. Bir arama yaptığınızda en yakın baz istasyonu kuleden kuleye yayılan bir şebeke ve kablolarla dağıtılır. Uluslararası ya da lokal görüşmelerin yüzde 99’u bu yöntemle yapılır.
Bu bilgi tamamen doğru değil. Çünkü bu duruma sadece Ay sebep olmaz. Gel-git durumları Güneş – Dünya ve Ay tarafından gerçekleşen ortak bir prodüksiyon gibidir. Gel git sadece büyük su kütlelerine (okyanus) kıyısı olan ülkelerde gerçekleşen bir olaydır. Ay ve Güneş’in çekim etkisi ve dünyanın merkez kaç kuvvetiyle oluşan bir durumdur.
Buna pek güvenmemenizi salık vermek istiyorum. Yıldırımları aynı noktaya değil iki onlarca kez vurabildiği ispatlanmıştır. Örneğin yüksek binalara ve bası ormanlık alanlarda belli bölgelere ısrarla düşmeye devam ediyorlar.
Dünyanın en yüksek dağı teknik olarak Everest değildir. Aslında Everest dağı deniz seviyesinden yüksekte duran bir kara parçasının üzerinde yükseldiği için “yüksek” sıfatını alıyor. Oysa deniz seviyesinin altında duran kısmını da hesaba katarsak Dünya’nın en yüksek noktası Hawaii’de yükselen Mauna Kea dağıdır.
Everest deniz seviyesinden 8 bin 849 metre yükselirken, Mauna Kea’nın denizin altındaki kısmı da hesaba katıldığında 10 bin 210 metre yüksekliğe sahiptir.
Hayır, saf ve damıtılmış su elektriği iletmez. Normal şartlarda elektriği ileten su birikintilerinin içinde bulunan mineraller ve dış dünyaya ait partiküllerdir elektriği ileten.
Hayır, Dünya’nın eski tektonik plakaları soğuk ve sertleşmiş yapılardır. Bu yüzden çökerek gezegenin içine doğru ilerlemeye devam ederler. Tektonik plakalar bu çöküşe devam ederken okyanusların belli bölgeleri kırılır ve yırtıklar oluşur. Tektonik plakaları birbirinden ayıran depremler volkanlar yüzünden değil kendi ağırlıklarının hareket ediyor olmasından kaynaklanır.
Çoğu bilim adamı uzayın 33.6 kilometre sonra başladığına inanıyor. Bu noktada atmosferin kütlelerüzerindeki vakum etkisi azalıyor. Bu noktayı geçen insan kütlesi doğal olarak ağırlıksız olarak hissediyor.
Dünya’dan 400 km yukarıda ki bu yükseklik Uluslararası Uzay İstasyonunun bulunduğu nokta, astronotlar dünya etrafında saatte 28 bin km süratle yörüngede dolaşırken doğal olarak bambaşka bir ağırlıksızlık devreye giriyor. Astronotlar yörüngede 0 ağırlıkla bir serbest düşüş yaşıyorlar.
Tüm elmaslar değil. Ancak kömür değil saf karbondan oluşmuş elmaslar yerin 144 km altında bulunabilir. Oysa kömür yerin en fazla 4 kilometre altından çıkartılabiliyor.
Sadece Orta Çağ’da değil yüz yıllarca bu inanış devem etti. Orta Çağda neredeyse tüm bilginler dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Dünyanın şeklinin önemi, 1800’lü yıllarda daha çok tartışılır ve üzerinde konuşulur olmuştur. Bu yıllardan önce bilim adamları ve din adamları konuyla ilgili olarak uzun yıllar boyu çelişki yaşadılar. Bu konuda bilim adamları tarafından Leonardo Da Vinci’nin bir çok ufuk çalışması baz alınmıştır.
İnanın aslında tam tersi. Yaz aylarında Dünya Güneşe en uzak konumdadır. Ancak eğimi tamamen değişmiştir. Bu yüzden kuzey yarım küre ve güney yarım kürede yaz ayları tam zıt aylara denk düşerler. Güneş’e karşı olan açısını yörüngedeyken değiştiren Dünya, güneş ışınlarının o yarı küreye daha dik gelmesine sebep olur. Güneş’e yakınlaşmaz.