ÖNCER ÜNLÜ
Tüm okurlara merhaba, belki bundan sonraki yazılarımda ağır eleştirilere hatta küfürlere maruz kalabilirim. Açıkçası umurumda bile değil. Benim durduğum yerden benim gördüğüm şeyleri, gördüğüm gibi aktarmaya çalışıyorum, bunu yaparken de ” kim ne der ? okuyucu okur mu, okumaz mı? buna takılmıyorum. Şunu iyice anladım ki bu ülkede ağzına geleni söyleyen köyün delilerinin fazlalaşması gerek… Anlayacağınız mayınlı sularda bol bol gezeceğiz, çoğunluğun pas geçtiği konuları kendi gördüklerimle ele alacağız.
Şimdi gelelim bu günkü yazıma:
Dünyadaki araştırmacılar ve yazılı ve görsel basın, sosyal medya ( 1981 – 1997) doğum aralığında dünyaya gelenleri ” Y ” kuşağı, ( 1997 – 2011 ) yılları arasında da dünyaya gelenleri ” Z ” kuşağı olarak kabul eder. Birçok insan kendi çocuğunun hangi kuşakta olduğunu bırakın ne istediğini bile bilmez. Bayram tatilinde başta kendi oğlumu, yeğenlerimi ve onların üç arkadaşını karşıma alıp oturttum. Hepsi de yurdun değişik yerlerinde değişik üniversitelerde okuyorlar. Toplam altı gençle üç saat boyunca konuştum aklınıza gelebilecek her konuda sörf yaptık. Ben bile 29 yıllık bir eğitimci olarak bilmediğim ya da eksik hissettiğim bir çok konuda aydınlandım ve tüm gençlere daha da farklı bakmaya başladım.
Gençler, sosyal medya (internet) aracılığıyla dış dünyayla çok çabuk tanışıyor, onların yaşantılarını, olanaklarını, düzenlerini, kısaca her şeyi görüyorlar. Sonra da sormaya başlıyorlar niye böyle ? diye. Gençler orada doğru düzgün yemek yerken, bizler niçin dönerin içerisinde tavuk arıyoruz diye herkese soruyorlar.
Bence en önemlisi eğitimsizlik katılın ya da katılmayın sadece alfabeyi öğrenmekle eğitim olmuyor maalesef. İçinde yaşadığımız toplumun çoğunluğu hala baskıcı, hurafeci, cemaatlere, tarikatlara gönül vermiş onların dediklerini yapan ve kendi akıllarını kullanmayan insanlar. Ya da ailemden, atalarımdan böyle gördüm böyle gider diyen yurdumun insanları…Burada özellikle iğneyi de biz eğitimcilere de batırıyorum. Bizlerinde hem ebeveyn hem de eğitimci olarak hataları var mı? Elbette var. Maalesef ailelerin çoğunluğu aydınlanmak istemiyor, yeniliği kabul edemiyorlar. Onlar istese bile çevre ve mahalle baskısı dediğimiz olay ve dedikodular devreye giriyor. Aile ilkokuldan itibaren çocuğun hayatını kendi çiziyor, ona fırsat tanımıyor, baskı yapıyor. Kendisi okumamış, zar zor bir diploma almış, kendi arzu ve emellerini çocuğun üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor. Ben doktor olamadım; illa sen olacaksın ! Evladım astronot olmanı istiyoruz ? gibisinden kurulan bol bol cümleleri her yerde duyuyoruz. Niye böyle peki; çünkü aile çevresine hava atacak benim çocuğum burada, şu bölümde okuyor diye. Çocuğu karakterli mi yetişmiş, vizyonu çapı var mı umurunda bile değil. Elbette toplum da bu zaten olan da gençlere oluyor.
Sayın okurlar hiç araştırdınız mı acaba? Dünyanın gelişmiş hangi ülkesinde sınava giren bu kadar öğrenci var? Niye var ? diye soruyor musunuz ? Sekiz ayda, okuma- yazma öğrenemeyen çocuğun ailesi isterse sınıf geçtiğini biliyor musunuz? Takdir ve teşekkür belgelerinin önüne gelene verildiğini biliyor musunuz?
Ülkemiz maalesef Sanayi Devrimi’ni yaşamamış bir tüketim toplumu durumunda. Tek bildiğimiz benim çocuğumda üniversiteye gitsin. Güzel gitsin de hangi nitelikli üniversiteye? Neredeyse bizim köye bile üniversite açılacak. Açılsın da acaba kaliteli öğrenci yetiştirecek kaç tane donanımlı, vizyonlu, gençliği iyi okuyabilen, onlara havadan bakmayan ,kendisini padişah, kral zannetmeyen kaç akademisyen var? Öğretim üyelerinin bir çoğu bile işini severek yapmıyor. Bir çoğunun da pedagoji dersleri aldığına inanmıyorum. Nereden mi biliyorum? Ben de üniversite okudum da ondan.
Üniversitelerin bir çoğunun binası, öğretim üyesi , ekipmanları, alet ve edevatları yok ya da çok eksik ama sağ olasıca siyaset her yere tekel bayii gibi açmış. Alt yapı yok, para yok ,nitelikli insan yok. Sonra gel deki :” Bu gençler ne istiyor? Niçin mutsuz ? ”
Gençler, mutsuz. Niçin? Sosyal medya ve hayat o kadar çok farklı ki. Kendilerine toplumda bir yer bulmak için sigaraya, alkole başlıyor, arkadaşından geri kalmamak için etiketi olan giysilere yöneliyor, isim yapmış cafelere barlara oturuyor. Yüzde 80’nin de bir kompleks var çünkü. Okulu bitirince ne olacağım diyor. Örneğin ” Arkeoloji ” bölümüne girmiş, mezun olunca nerede çalışacak ? Ya da Anadolu’nun bir küçük üniversitesinde mühendislik okuyor ; ama okul hayatı boyunca bir tane profesör görmeden mezun oluyor. Sonra da gel bu gençlerden başarı bekle.
Üniversite öğrencisinin zaten en temel sorunu barınma ve beslenme. Kalabalık yurt odaları, yemekhanelerde çıkan rezil yemekler. Kaç öğrenci her öğünü düzgün yiyor ya da günde üç öğün yiyor mu acaba ? Devlet komik rakamlardan oluşan kredi veriyor, okul bitince öğrenci iş bulamadan faiziyle geri ödemesini istiyor. Öğrenci ev tutmaya çalışıyor orda da devreye benim misafirperver, müslümanlığın tüm dediklerini yapan yurdumun ev sahipleri çıkıyor. Tabii gerçek samimi dürüst ev sahiplerini tenzih ediyorum az da olsa var. Çocuklara zaten potansiyel suçlu ya da sahtekar olarak bakıyorlar, fahiş kiralar, geri verilmeyen depozitolar neler neler… Sanki ev kiralamıyor gençleri esir alıyorlar hizmetlerine…
Gençler, parasızlık yüzünden doğru dürüst müzik, tiyatro, sinema etkinliklerine, gidemiyorlar, kitap okumakla alakaları yok, herhangi bir hobiyle uğraşacak ne zamanı ne gücü var. Yurt dışına gittiğim gezilerde rehberlere mutlaka sormuşumdur gençliği. Yanıt bir çoğu tatillerde çalışıyor, harçlıklarını çıkarıyor, tren kullanarak çevre ülkelere geziye gidiyorlar, yaşadıkları çevredeki her türlü etkinliklere katılıyorlar. Tek fark nedir ? Orada her aile çocuğum mutlaka üniversiteye gitsin demiyor.
Tüm toplumda olduğu gibi üniversite gençliği arasında da aşırı kutuplaşma var. Herkes her konuda konuşma hakkım var zannediyor, bu nedenle gerçeği görse de kabul etmeye yanaşmıyor. Bir de ailelerin, akrabaların, komşuların birbirlerinin çocuklarını kıyaslamaları ve bun da açıkça gençlere söylemeleri işin tuzu biberi oluyor maalesef…
Bu ülkede siyaset uğruna her şey değerini yitirdiği için benim gençliğin sorunlarının yüzde yirmisinin bile düzeleceğine dair umudum yok. Dokuz yaşında camiyle tanıştım. O günden beri tek değişmeyen şey her yerde , her camide ; Cuma ve bayram günleri ” camiye yardım, camiye yardım ” anonsları. Bunca yıllık öğretmenlik hayatımda ” Bir gün okula yardım edelim . ” cümlesini duymadım. Gerisi size kalmış.
Sonuç olarak ; ” Gençlik ” aslında mutsuz değil, onların sorunu ” UMUTSUZ ” olmaları ve düzeleceğine zerre kadar inançlarının olmaması…
MANŞETLER
2 gün önceMANŞETLER
4 gün önceMANŞETLER
4 gün önceEKONOMİ
4 gün önceMANŞETLER
4 gün önceMANŞETLER
4 gün önceMANŞETLER
8 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.